Eylül 17, 2024

arada olur öyle #192

geçen gün sanırım dört ve yukarıya yuvarlarsak beş ayın sonunda plansız bir şekilde evden öylece çıktım ve kendimi bildiğim sokaklara bıraktım. bu bildiğim sokaklar tabii ki kadıköy sokaklarıydı. aslında her şey olağan ilerledi kendimi insan seli yaşanan kalabalık bir caddeye ulaştırana kadar. muhtemelen (otoriteler bunu onaylarlar) en kalabalık caddeye girdiğimde ise beni ağlayan bir adam karşıladı. yaşı kaçtı, derdi neydi? bilmiyorum.. karşımdan ağlayan gözlerle yürüyerek gelen kişi yanımdan aynı hislerle geçti ve uzaklaştı. aklıma bizâtihi kendim geldi; kendim, ben. böyle benzer şekilde çok popüler caddelerden ağlayarak yürümüşlüğüm var, oldu öyle şeyler. eski zamanlara gittim ve bu arada geleceği de düşündüm tabii ki.. insan denen canlı bunları yaşıyor, arada oluyor.

gelecek dertleri #8

-droid ve yardımcı robot vergilerine bir defalığa mahsus ek vergi getirilmiş, duydun mu?
-hadi canım! ne alaka şimdi?
-vala bilmiyorum ama sadece onunla kalsa iyi, hidrojene de bugün zam gelmiş yine hacı. pompaya yansıyacakmış. 
-bitmiyor!

arada olur öyle #191

bye bye blackbird..

benim aklım köşeli #148

insan ihtiyacı kadarını hatırlar.

Eylül 13, 2024

algı böyle bir şey evet #185

je n'ai pas peur de la route
faudrait voir, faut qu'on y goûte
des méandres au creux des reins
et tout ira bien

le vent l'emportera

ton message à la grande ourse
et la trajectoire de la course
à instantané de velours
même s'il ne sert à rien

le vent l'emportera
tout disparaîtra
le vent nous portera

la caresse et la mitraille
et cette plaie qui nous tiraille
le palais des autres jours
d'hier et demain

le vent les portera

génétique en bandoulière
des chromosomes dans l'atmosphère
des taxis pour les galaxies
et mon tapis volant lui

le vent l'emportera
tout disparaîtra
le vent nous portera

ce parfum de nos années mortes
ceux qui peut frapper à ta porte
l'infinité de destin
on en pose un, qu'est-ce qu'on en retient?

le vent l'emportera

pendant que la marée monte
et que chacun refait ses comptes
j'emmène au creux de mon ombre
des poussières de toi

le vent les portera
tout disparaîtra

terapik dialoglar #100

-gel bakalım kedicik. kuru mama bana, yaş mama sana.
-miavmmh.

aynı dertten muzdarip #83

these are times to kill, to kill
the day i've lost is somewhere inside myself, myself

Eylül 12, 2024

Eylül 07, 2024

algı böyle bir şey evet #183

bir kayadan duman duman
on yedi metre atlayan
dağ kokusuyla yüklü su

boşluğa fırlayınca saç
düştüğü yerde üç kulaç
mavi su, ak köpüklü su
....

arada olur öyle #188

bir varmış bir yokmuş. bir zamanlar yoksul dul bir kadın yaşarmış. kadının yakışıklı, aslan gibi iki oğlu varmış. büyük oğul gemiyle büyük okyanus'a açılmış. bir daha geri dönmemiş.

küçük oğul evden ayrılmamış ancak günlerden bir gün annesi onu eczaneye (sıradan sayınca yedinci binadır) göndermiş, o da geri dönmemiş.

bu gerçek bir öyküdür; çünkü masallarda dul kadınların üç oğlu olur ve mutluluğu bulan da daima o üçüncü oğuldur.

benim aklım köşeli #146

ferdi özbeğen'in "sevgilim saçların zannetme solmaz. dünyada sevenler benim gibi bahtiyar olmaz" derken iki yana açtığı kollarıyız!

aynı dertten muzdarip #82

kayıp yıllarım. ah kayıp yıllarım.. düşüncelerimin, hislerimin ve hayallerimin yazı yoluyla bir şekle büründüğü bu mecradaki paylaşımlarımın yıllar içerisindeki niteliğine ve niceliğine bakarak kayıp yıllarımı o kadar net şekilde görebiliyorum ki. ah kayıp yıllarım.

bir de tabi bunun yaşanılması hali var oldu uzunca bir süre, bir başıma mücadele verdim. neler yaşadım, nelerle sınandım o kadar zaman boyunca.. insan başına gelen şeyi tam da içerisindeyken bazen göremeyebiliyor ancak en nihayetinde anlıyor, anlaması için de güçlü bir ruha ve güçlü bir hayal gücüne sahip olması gerekiyor sanırım. tüm bunlarla mücadele ederken beliren iyi insanlar, tuhaf rastlantılar ve ejderhalar o zaman daha bir anlamlı oluyor. gün, ay, yıl, ömür geçiyor ve nihayetinde anlıyorsun. yine de ah kayıp yıllarım ah. bana bunları öğretmeniz gerektiği için bu şekilde harcanmanız beni biraz üzüyor. buna bazen -mutlulukla- dertleniyorum.

Eylül 03, 2024

terapik dialoglar #97

-geçtiğimiz yolları arıyor gözüm yine, sanırım şehir uzakta kalıyor.
-ellerimi uzatsam tutmak isterim gülüm, ama güneş her gece tepemde doğuyor.
-yani olmuyor, olmuyor istesen de.
-kimse gelmiyor, beklesen de.

algı böyle bir şey evet #182

bu akşam yine garip bir hüzün çöktü üstüme
hücrem soğuk bir tek sen varsın düşlerimde
demir kapı yine kapandı ağır ağır üzerime
kelepçeler yine vuruldu kilit kilit yüreğime

derin derin soluyorum seni gecelerce
duvarlara kazıdım ismini her köşeye
dudakların şeker gibiydi baldan öte baldan ziyade
pembe pembe yanakların gülden öte gülden ziyade

sabret gönül sabret sakın isyan etme
bir gün elbet bitecek bu çile isyan etme
dört kitaptan başlayalım istersen gel söze
orada öyle bir isim var ki kuldan öte kuldan ziyade
onu düşün ona sığın o senden öte benden ziyade

bir sabah elbet güneş de doğacak penceremde
ama bil ki ateşin hâlâ yanacak yüreğimde
gözyaşlarım akıp gidecek selden öte selden ziyade
bir canım var vereceğim maldan öte maldan ziyade

sabret gönül sabret sakın isyan etme
bir gün elbet bitecek bu çile isyan etme
dört kitaptan başlayalım istersen gel söze
orada öyle bir isim var ki kuldan öte kuldan ziyade
onu düşün ona sığın o senden öte benden ziyade

bir ben var ki benim içimde benden öte benden ziyade
bir sen var ki senin içinde senden öte senden ziyade

algı böyle bir şey evet #181

~şimdi şimdi~

şimdi ben
duvardaki örümcek gibiyim
hep onarmaya çalışacağım
bir dünya bıraktın
ardında

kafamın aynı olduğu adamlar #113

bugün de yine arayıp tarayıp iyice,
güzel bir neden bulmak lazım.
yataktan kalkıp da hayata karışayım diye,
kendimi kandıracak sağlam yalanlar lazım.

sözcükler tükenir bazen, tükensinler yoruldum.
müzik bize yeter zaten, susma altı telli dostum.
bekle bekle olmuyor, düşünüp durmak yetmiyor.
bu kafayla buraya kadar, bir mucize gerekiyor.

sen olur musun o mucize,
bana biraz yaşama sevinci verir misin?
utangaç biriyim, bakamam gözlerine,
sen beni keşfedebilir misin?

arada olur öyle #187

doğan güneş isimli bir arkadaşım var :) doğan güneş. belki de en eski arkadaşlarımdan birisi kendisi, en az yirmi küsür yılı var. askerlikte mesela şafak doğan güneş demek çok şey demektir; aylar geçip de o son güne geldiğinde doğan güneşle birlikte sabah otobüse veya uçağa biner evine dönersin. eşsizdir. normal hayatlarımızda da her bir gece için doğan güneş çok şey ifade eder; dünya yenilenir, sen yenilenirsin, yepyeni bir gün başlar. bu macera devam eder; gülümse, hayattasın!

terapik dialoglar #96

-bu kitapta evde karıştırırken bir şey gördüm, diyorsunuz ki; tanrıya inanmak aslında anarşizmdir. çünkü diğer bütün otoritelere inanmamayı getirir.

-terminolojide bir küçük düzeltmeyle doğru; allah'a inanmak, islam öğretisinin orijinali itibariyle bütün tanrıları reddetmek ve baya anarşist olmak demektir. çünkü islamda tarif edildiği şeklilde, tekrar edeyim var olan geleneksel islamı kast etmiyorum, islamın kök öğretisi olan kur'an'daki ana algoritmaya baktığınızda allah'ın ne olduğu hiç belli değildir. doğmamıştır, doğrulmamıştır, şu değildir, bu değildir, sürekli değildir değildir diye anlatır. ve dolayısıyla allah'ı bulmak isteyene sırayla neleri reddetmesi gerektiğini anlatır; yani otoriteyi reddedecek, malı mülkü reddedecek, gelecek korkusunu reddedecek, kendisini köle edebilecek her şeyi reddettiği zaman allah'ı bulabilecek diye bir öğretiyle büyüdüm ben. bana bunu öğrettiler. şimdi bakıyorum, yıllar sonra ben bu işleri bırakalı çok olmuştu artık, bu hikayeler beni sarmıyor dedim. fakat insanın nöropsikolojik gelişimi, evrimsel donanımı, bunlara baktığınızda bir tuhaflık var. hala dünyada, yirmibirinci yüzyılın dörtte biri geçmiş, insanlar inanç için birbirlerini boğazlıyorlar. hala inançlar bu kadar baskın. soruyorsunuz niye yani? bu kadar mal mülk var, bu kadar bilim var, değil mi? aydınlanmışız. niye biz hala arkaik inançlar için birbirimizi öldürüyoruz? zihnimizin bir çekirdek bölümünün böyle bir ihtyiacı var, diyor ki; ben bütün bunların sebebini bilmek zorundayım. ve bütün kadim anlatılarda, sadece islamda değil, bu ana sebebi bulmak için insanlar her şeye sarılmışlar. taştan put da yapmışlar, yıldıza da tapmışlar, işte ne bileyim zeuslar meuslar yaratmışlar, bir şeyler yapmışlar. sebep arıyor insan zihni. ve bence bu kadim uyarı, ister bunun tanrısal olduğuna inanın ister inanmayın hiç fark etmez, ben kadim uyarıların hepsini önemserim, insan psikolojisine dair çok özel bir şey söylüyor, diyor ki; bütün zannettiğin tanrılar senin yaratımındır, onları reddet ki rahatlıyasın. dolayısıyla aslında temelde anlamamız gereken şey, özgür olması için bir insanın, o hayvan tarafından gelen tapınma ihtiyacını anlama ihtiyacıyla değiştirmesi lazım. o yüzden bugün bilim müthiş bir aracımız bizim. bilimle birlikte yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz ama ona anlam verecek olan bilim değil, insan. bilim bize olayları anlatıyor, biz anlam vereceğiz.

-ama az evvel kurduğunuz kadim öğretide tanrıya inanınca her şeyi, bütün otoriteyi reddederseniz o zaman tanrıya inanınca o kadim öğretiye göre bilimi de reddediyorsunuz.

-hayır. bilim bir otorite değil. bilim bir araç. mutfak robotu gibi. sizin doğaya soru sorma yöntemlerinizin bir manzumesi. bilimi kullandığınızda mesela bana soruyorlar işte, sinan canan allah'la konuşsa ne sorardı? ben her gün konuşuyorum. yani bilim yapıyorum çünkü, laboratuvarda doğru soruyu sorarsan sana cevabı çatır çatır anlatıyor. ama tutup da bilimsel bilgiyi, zenginliği ya da gücü cuma namazında ya da kilisede allah'tan isterseniz bu çok rasyonel bir durum değil yani. işte yağmur yağdırmak için yağmur duasına çıkmak bir gelenek olabilir, eyvallah. ama bunun bilimsel bir tarafı var. ağaçlarınızı keserseniz bir süre sonra yağmursuz kalacağınızı bilmeniz gerekiyor. çalışmanız gerekiyor. yani, akli tarafı çok küçümseyen bir geleneğin içerisinde bunları anlatmak kolay değil ama tekrar terminolojiye vurgu yapayım; tanrıların tamamını reddetmeden gerçek bir inanan olamayacağımızı düşünüyorum. en azından benim politikam böyle, kimseye dayatamam bu arada. herkes istediği tanrıya inanır. ama psikolojide carl gustav jung'un çok güzel bir tarifi var; herkesin tanrısı kendisinin abartılmış bir versiyonudur, diye. muhteşem bir şey. ben kendi tanrımda bunu fark ettikten sonra kendisini emekli ettim. dolayısıyla bu kadar küçük olamaz yani bu evrenin sebebi benim kafama sığacak kadar. dolayısıyla şu anda ben sürekli reddetmekle uğraşıyorum yani, kendimi bir şeye tapınırken, bir şeyden korkarken, çekinirken yakalarsam azıcık dövüyorum kendimi, oradan bir kurtulmaya çalışıyoruz.

Eylül 02, 2024

algı böyle bir şey evet #180

because i'm a fool, a fool for you
i seem to want everything that you do
i don't know, i procrastinate
because i hate those days that are bound to me
it's never sure, it's never pure, it always hurts
so climb out, it always hurts

tell me why did you fall over me

i let my heart implode
i let my heart, my heart implode
i let my faith go
it's never sure, it's never pure, it always hurts
so climb out, so climb out
it's never sure, it's never pure, it always hurts

terapik dialoglar #95








-umarım bu videoda benim dünya görüşümü anlamışsınızdır. ben insanım. bir başka bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalınız.

-... (var ol coşkun abi)