Mayıs 26, 2011

geleceğe not #11

hey dostum, ben, naber?

daha önce neden aklıma gelmedi bilmiyorum, yada bi anda nasıl aklıma geldi bilmiyorum. tarif edesim var sana sonuna yaklaştığın öğrencilik hayatını. mesela aldığın dersler, çağrıştırdıkları,hissettirdikleri.


--'-,-(@ bu bir gül değildir.



~reaktör

gökyüzünü mavi görmek istedikçe nasıl koca koca çelik tankların içinde yapay (ama steady-state, onu da assume ediyorum yoksa o bile mümkün görünmüyo) reaksiyonlar yaratayım ki. ne gereği var.


~masalların yapısı ve anlamı

dersten sonra ıslık çalmadan duramıyorum. öyle mutluyum. koca hafta boyunca yaşadığım en güzel saatler içinde. bazen atışıyoruz ama güzeldi diyeyim, bi haftası kaldı. tüh


~design.

"ego" denen kavramı manyetik alan olarak düşünürsek kutuplarda geçen bi ders. çıplak gözle görülebiliyo ego akımları sınıfın içinde. aslında herkes süper lan, ama onların gözünden bakarsan. neyin peşindesiniz diye sessiz çığlık atmaktan yorulduuum. neyseki az kaldı. resmen egolara kurban gidiyoruz.


~bioseperation.

bazen haketmeyen insanların bazı mevkiilerde oluşuna dayanamıyorum. kızamıyorum. bu nası bi şans lan diyorum. sora da sistem heralde böyle insanlar istiyo zaten. ondan onlar oradalar kolaylıkla diyorum. ruhları saçmasapan. utangaçlık denen bişey yok, sadece insana değil insan olma hissine karşı bile yok o sessiz kimsesiz anlarında bile. ve pis bi pişkinlik.
ama kızamıyorum işte. biz hep kendimizi kaybederken görüyoruz sırf içimizdeki iki gram insan sevgisi yüzünden. niye eşit değiliz ki neden istemiyo kimse bunu diye sorarken. onlarsa bizi susturmak görevini üstlenmiş, ve bunu yaparken de yine bizim paramızı alan memurluk gibi bi durumdalar.
korku ve baskı sistemi yaratıp, bizi her an izleyen o koca adamların gölgesinden sırf bu adamlar yüzünden çıkamıyoruz. hep güneşi tutmaya çalışıyoruz.
bu yazdıklarımın biyolojik ayırma sistemleriyle bi alakası yok(!) çünkü birer biyolojik varlık olduğumuzu düşünemez haldeyiz.


~bitirme tezi

kendime en çok kızdığım anları bu zamanlarda yaşıyorum. o odada. sanki haftanın belli bi saatinde, en kısa bir buçuk en çok da ne kadar süreceğini bilemediğim bir gaz odasına girer gibiyim. ve kendimi, neden hala bu halde olduğumu, azıcık bişeylere sarılsam nolur ki lan dediğim anları yaşarken bulduğum zamanlar bunlar. biraz büyümek, biraz da düzenli bir hayatı gözetleyebilme fırsatı, acaba nasıl bişey lan bu diyebilmek. yüzümün kızarmayışı kanımın çekildiğinden dolayı genelde.




işbu sıralama şöyle yapılmıştır

-öncelikle varsa alttan alınan dersler
-sevgi duyulanlar
-zorunda bırakılalar.
-kafama göre.