Kasım 12, 2024

kafamın aynı olduğu adamlar #121

yasu'nun gölgesi kaşla göz arasında karanlığa karışmıştı. yüzümü dönüp teşekkür etmeye fırsat bulamadan gaz lambası çoktan köşeyi dönmüştü. tek başıma çukurun girişine vardım. sendeleyerek barakaya döndüm. yolda aklımdan pek çok şey geçmişti. yasu denen şu adam, makul bir toplumda kendini geliştirmiş olsaydı acaba şu an hangi mevkide olurdu? bir madenciden çok daha üstün olacağına şüphem yoktu. toplum mu yasu'yu öldürmüştü yoksa yasu toplumun affedemeyeceği bir şey mi yapmıştı? öylesine zihin açıcı bir adamın düşüncesizce şiddet eylemlerine başvurmasını kabullenmek güç olduğu için, suçlu muhtemelen yasu değil, toplumdu. o sıralar yaşamın verdiği toylukla, daha toplumun ne olduğunu bile tam olarak bilmiyordum; ne var ki, yasu'yu dışlayan bir toplum çok da makul sayılmaz diye düşündüm. belki de yasu'dan taraf olmanın getirisiyle, yasu'nun nihayetinde kaçmak zorunda kalacağı bir suç işlemiş olacağına inanamıyordum. kendimi, toplumun yasu'yu öldürmüş olmasına inandırmaktan alamıyordum. ancak dediğim gibi, toplumun kimlerden oluştuğunu bilmiyordum. toplumun salt insanlardan oluştuğunu düşünüyordum. insanların neden yasu gibi iyi kalpli birini öldürmüş olabileceğini bir türlü anlamıyordum. böylece toplumun suçlu olduğuna hükmettiysem de toplumdan nefret edecek raddeye gelmemiştim. sadece yasu'ya üzülmüştüm. keşke onun yerine geçebilseydim. ben buraya kendi irademle, kendimi öldürmek için gelmiştim. olur da fikrimi değiştirirsem gitmeme mâni olacak bir şeyim yoktu. yasu ise insanlar tarafından öldürülüp çaresizce buraya gelmek zorunda bırakılmıştı. dönmek istese bile gidecek bir yeri yoktu. yasu'nun durumu çok daha acıklıydı.

...