dahası da var, yürümeye devam ettikçe içinden sıyrılamayacağımı bildiğim bu dünyaya daha da battığımın farkındayım. dönüp baktığımda gün ışığında parıldayan tokyo bile çoktan farklı bir yaşama bürünmüş. elimi ayağımı uzatsam da o dünyaya ulaşamam. içinde bulunduğum dünya bambaşka. sıcak ve aydınlık tokyo tüm berraklığıyla gözlerimin önünde beliriyor. gölgelerin arasından çağırmak istercesine net görebiliyorum. ama aynı zamanda ayaklarımın beni götürdüğü yer sonsuz bir karanlık. bu karanlığın -ömrüm yettiğince genişlemeye devam edecek bu karanlığın- içinde kaybolup amaçsızca dolaşacağım için çaresizim.
bulutların kapladığı bu dünyanın genişleyip kalan günlerim tükeninceye kadar yolumu kapatacağını düşünmeye katlanamıyorum. çünkü bu demek oluyor ki, kaygılarım beni bir adım atmaya sevk ederse, aslında kaygılarıma doğru bir adım atmış olacağım. kaygılarım tarafından hem kovalanıp hem de çekilerek istemsizce hareket edecek; durmaksızın yürümeye devam etsem bile bir noktaya varamayacağım. ömrüm boyunca çözüm bulamayacağım kaygılar içinde dolaşıp duracağım. adım attıkça bulutların daha da karardığını düşünürsem daha iyi olacak sanırım. karanlık yerlerden geçtikçe daha koyu karanlık gelecek ve çok geçmeden dünyam zifiri karanlığa bulanacak, kendi gözümle kendimi dahi göremez olacağım. böylece rahatlayacağım.
işin kötü tarafı, yürümekte olduğum bu yol ne aydınlığa kavuşuyor ne de karanlığa gömülüyor. her daim yarı karanlık yarı aydınlık vaziyette, çözümsüz kaygılarımın ortasında bir yerde duruyor. yaşama amacım yoksa da nokta koyamıyorum. hiç kimsenin olmadığı bir yere gidip tek başıma yaşamak istiyorum. ama bunu başaramazsam, bari...