Kasım 09, 2010

koku

geçen gün kütüphanedeyim, okulun kütüphanesi, iş icabı. ablam aradı konuşuyoruz, bir ileri bir geri yürü, o günden, sağdan soldan muhabbet derken bi anda sustum. ablam anlamadı tabi, noldu dedi, bişey yok dedim. halbuki vardı. o dakikadan sonra ne konuştum telefonda hatırlamıyorum. gördüğüm görüntü beni yıllar öncesine götürüp zınk diye yine o yaşadığım ana getiren birşey, iki saniyede. yutkundum. envanter dolabıyla camın arasında bir serçe, ölmüş, bayadır da ordaymış, tüylerden vs anlaşılıyodu, yani içimde öyle bi his oluştu. nasıl girdi, ne yaptı bilmiyorum ama çıkmak için çaba harcamış, belli. yutkundum. ne yapmalı? orta bahçenin anahtarını aldım dolaptan, bi tane de tornavida bulabildim en uygun toprağı kazabilmek için, küçük bi çukur kazdım, geri gelip dolabı kenara çekip aldım kuşu bi kağıdın üstüne. o an bi koku. yutkundum. gözlerine baktım kuşun, yoklar. yine gittim geldim yedi yıl önceye. tuttum kendimi. ölüm bi yerden, kokusu diğer taraftan sarıldı beynime, tuttum kendimi. bahçeye götürüp usulca koydum el yordamı mezarına. gecikmiş bi eylemdi benimkisi belki ama yapacak bişey yok. dua da bilmem, çalışan diğer arkadaşa dedim, bi dua oku, ne okuyim dedi, ne olacak, fatiha. anlamadı beni, nasıl yani dedi. nasılı varmı işte napıcaksın oku dedim, şaka yapıyorum zannetti gülmeye başladı, gülme dedim, oku hadi. baktım hala gülüyor, içinden oku dedim,okudu, ben sustum.kapattım üstünü. kusura bakma dedim, elimden bu kadar geldi, duyduğunu düşünerek.

peki neden beni alıp geri getirdi ki o ilk gördüğüm an. nedeni belli, ölüm denince her defasında olduğu gibi yine aynı yere, aynı zamana döndüm.

lisedeyim. kızıl saçlı bi kız var benden üst dönemden. hafif dalgalı saçları, uzun omuzlardan aşağı doğru. nasıl güzel.adı gibi, serap. bir ay sonra bitecek okulu. aşığım. yani aşk öyle bişey olsa gerek. heyecanlanıyorum onu görünce. duramıyorum. değişik bir his, ilk defa öyleyim. bana bakışı, gülüşü hala aklımda. defterinden ufak bi kağıt koparıp numarasını yazmıştı koridorun açık sarı pis duvarında. hala duruyo o ufak kağıt, kırmızı pilot kalemle yazılı onbir tane rakam. o zaman o kadar çok şey ifade ediyodu ki o rakamlar,bilirsiniz, şimdi ise acı. neyse, zamanı geldi bitti okul. bitmesin istiyorum, hergün geleyim okula, sorayım geldi mi diye, ya da sabahları sıradayken parmak uçlarımın üstüne kalkıp görmeye çalışayım onu üst sınıfların sırasından.. bitti okul tabiki, yaz oldu. ben çalışıyorum annemin çalıştığı işyerinde, önümde bi pota, içinde kalaydı sanırım, bi metal. kablo ucu lehimliyorum günde bilmem kaç bin tane. arada mesajı geliyo, uçuyorum sevinçten, elim ayağıma karışıyo, yaşar ustanın, demir abinin, deli şenolun hiç bişeyden haberi yok. o da sevinçli, yurt dışından ablası ve hiç görmediği iki yeğeni gelicekler bir hafta içinde. ben ondan mutluyum ama, haberi yok. keşke olsaydı. aynı hafta içinde yeğenleriyle oynadığı oyunlar, ablasıyla hasret gidermeler bi kaç şey daha var bilebildiğim, bi de çok samimi olduğu bi kız arkadaşı vardı aynı sınıftan, melda, şilede yazlıkları olan kız. melda da mutlu çünki serap ve bir kaç arkadaşı daha yazlığa gidicekler kafa dağıtmaya, eğlenmeye. serapın babasını ikna etmişler falan. gayet güzel sevinçliler, içlerinden bi tek serap biliyo ama beni, sanayi sitesini, sürekli açık yangın merdiveninin dibindeki bilmemkaçyüz derecelik lehim potasını, sabah sekiz akşam altı iş ve her öğlen at yarışı oynamaya giden mustafa abileri, para biriktirebilmek için evinden kilometrelerce yürüyerek işe gelen şenol-birol kardeşleri. belki de onu sevdiğimi. ertesi hafta yaşar usta da diğerleri gibi farkedemedi yüzümdeki gerginliği, hatta annem bile. ama kaç gün olmuştu seraptan ses yok, telefonu kapalı hep. yoksa. yok canım başka bişey vardır, telefonunu kapamış yıllar sonra ilk kez gördüğü ablasıyla yeğenleriyle zaman geçiriyodur. di mi. keşke. bi arkadaş aradı sonra beni, serap boğulmuş abi şile'de dedi. kapadı. yutkundum. kablolar elimden düştü. deli şenol bana baktı, bi gözü bazen takılır ayrı bi yöne bakardı diğerinden, kafasını eğip devam etti sonra kablo lehimlemeye. içimdeki şey önümde duran bilmemkaç derecelik lehim potasından daha sıcak, kaynardan öte, yangın merdiveni artık sıcaklamalarıma çare olamayacak kadar aciz , gereksiz, yaşar usta telaşlı iş yetişmiyecek diye, patron murat abi gergin, yerler pis. içim kırgın. gidemedim cenazesine..dayanamazdım.. hala daha kızgınım ama kime neye bilmiyorum. sanırım hayata çünkü zamansız ve pis bi şekilde aldı ilk sevgimi, kırdı..
birisi aşk dediğinde ve ölümü kokladığımda ilk serap gelir aklıma o yüzden, son gününde gelemedim ama kusura bakma elimden bu kadarı geldi derim, duyduğunu düşünerek.