Ocak 24, 2011

her yerde bir kırmızı var. #4





bu kez kırmızı benim.

okul bitti.

sınavlar. grup projeleri. saçmasapan onca iş vs vs. sıkıntı hepten.
ama nasıl geçti anlamadım onca ay. onca zaman. onca sıkıntılı gün. uykusuzluk, stres, belirsizlik. kafamı kurcalayan onca şey. onca düşünce demek ki bu kadar zamandır dönüp duruyor beynimde. nasıl dayandım?

~buradaki ben yalnızım.~

okulun son günü beşe kadar rapor yazmanın verdiği o müthiş his. neyse bitti, deyişim.
herkes bir yerlerde tabii ki, alsancak başta olmak üzere; orası, burası, kim kendini nereye attıysa. ben tüm bunları kaldıracak güçte olmadığım için yine evime, her zamanki odama attım kendimi.
düşündüm, düşündüm, düşündüm.
yeter dedim. bunaldım.
akşamın saat kaçı demeden çıktım gittim şehre. üçkuyularda bi ev.
aklımda biriyle gitmiştim. orada. neyse muhabbet vs, bu kadar güzel olabilir bir yer varlığınla. göstermesen de onlara varlığını, hep dışarı da kalsan önemsenmesen de sen olunca güzel o ev.

neyse.
kahve içtik bağcan'ın elinden, kutay falıma baktı, ve vurdu yine gerçekleri yüzüme, bir bir. iyi de yaptı. diyesim var ama tabi bunlar git ve eksiklerini tamamla öyle gel dedirtti bana. hissettirdi, istemesem de. bunlara rağmen güzelden öte, düşünemeyeceğim bir gece bile olabilirdi, bir süre önce herkes bir yerdeyken onlardan ayrı olup yanımda oturan, gördüğüm, duyduğum o'nu.
ama belki de bir sürü şeyi geride bırakıp gece döndüm odama, n'apayım? gitme dendi de sanki o film daha rahat izlenir gibime geldi ben olmazsam, daha rahat senin açından, ama olmamışsa da, olsun. benim cephede de pek değişik değil zaten durumlar. olmayınca olmuyor.

~buradaki sen ayrısın.~

döndüm eve.
rembetiko.
ben yorgos.
marika hanginiz?

sabah dokuz oldu gözümde uyku yok..
hadi yeni bir gün, onun heyecanı. misafirim var. gelecek bugün.
öğlene doğru biraz uyku, sonra kalk ev toparlaması, kahvaltı, bir göz telefonda ne zaman gelecek acaba merakı, sonra sobayı yakmakla uğraş vs.
ve artık hiçbir şey yapılamayacak bir zamanda bir haber; "ben gelemiyorum". nokta.

~buradaki sen yalnızsın.~

hani bu yeni bir gün olacaktı? peh..
duramadım tabii yine evde. aslında kıpırdayacak gücü olmayan kendime yalandan bi bahane buldum hemen; uzun zamandır yürümemiştim gelinkaya'ya doğru, küçük bir iskele turu attım hemen.
oturdum deniz kenarına. sarı wosvosu olan tanımadığım gizemli kızın sitesinin yakınlarına.
oturdum. bir kırmızı tuborg. bir ben. bir bank. bir deniz.

konuştuk bayaa. herkesi düşündüm, herşeyi. yine kuramadığım daha doğrusu söyleyemeyeceğim binlerce cümle kurdum kendimce.
üç defa yıldırım çarptı bu arada.
sonra bir baktım dolmuştayım. nereye gidiyorum biliyorum tamam da niye gidiyorum? biliyorum. bu kez ama olabilecek en sağlam uyuşturucudan daha çok insanın içine sinebilen o parçanın, thodoros'un sayesinde belki de ilk kez kendim için birşeyler yapıyorum. ya da yapmalıyım. bunu biliyorum. biliyordum.
tamam içten içe biliyorum ama hakkaten bu giden ben miyim? inanamıyorum bir yandan da. nası yapabildim?, ya da neden bir an dolmuşu durdurup inemedim?, şaşıyorum. demek ki bu kez cidden doldu bardağım, hem de kendi kendime doldurdum.

~buradaki sen ayrısın.~

dayanamıyorum.
iniyorum dolmuştan. müzik susup kapı açılıyor. kendince bir kalabalık. iyi insanlar.
sense arınma terapilerindesin hala. vücudun rahat ama beynin dolu. yanlış yeri yıkıyorsun. aslında kendini yık-ıyosun. fark var.

~buradaki sen çok güzelsin~

bir sahne var sonunu merak ettiğim, onu yaşayıp gideceğim diyorum. son bir nefes alıyorum.
anlatıyorum, böyle böyle. kendime şaşmakla aklımdakileri söylemek arasında gidip gelmekle geçen bir zaman ve kontrol edemediğim kendim. neler söylüyorum. neden hala susup öpmek yerine konuşuyorum. seni bu kadar derine iten ne olabilir, nasıl büyük bir şey bu diyorum kendi kendime. çok merak ediyorum. ve konuşuyorum. kendimi anlatıyorum. ama dayanamıyorum emin ol. kaçan her şey kadar değil bu kez merakım. değişik.
anlaşılır ama eksik. hem de çok.
ses yok.

~bu yine sensin.~

aynı parça çalarken kulağımda, yürümeye başlıyorum. tabi yine güzel bir veda sahnesi oynayamıyorum.

~buradaki ben salağım~

ağaçlı yol.
yolun ortasında yürüyen bir adam ve ters yöne geçmekte olan araç şöförlerinin bana yüklediği anlamsızlık. n'apıyo bu gecenin bi saatinde yolun ortasında? bakışı, tanıyorum.
dibime kadar sokulup havlayan ama bir şey yapmayan köpekler.
aynı parçanın belirli yerlerinde elimi havaya kaldırıp lanet olsun der gibi parmağımı yere doğru sallayışım.
aydınlatma ışıklarına göre belirginleşip solgunlaşan gölgem.
sen kiminlesin bakalım?
yürü, bağır, küfret, sus, kimse yok istediğini yap.
geçenlerde boş olan durağın tam önünde ağzı açık, sadece sırtının belirli yerlerinde rüzgarın etkisiyle kımıldayan tüyleriyle yatmakta olan ölü kedi.
allahım ne oluyor deyişim.
hele bir de geceyse deyişin.
hoşgeldin deyişin.
müzik.
müzisyen.
sen.
ben.

bir buçuk saat sonra evimde, odamdayım. bakmaya doyamadığım o ağaçlı yolda kalan onca şey de beynimde.
hala aynı parçadayım ama aynı yerde değilim.


~buradaki sen ulaşamayacaksam da merak ettiğimsin~

çocuk olmak gerek.

neyse sen yola bak.
kımıldayacak gücün yoksa da bunu bilmeme izin ver.
ben yürürüm.