Şubat 25, 2011

yol çizgileri #6










çantamı alıp gidesim var.

benim aklım köşeli. #7

.... ;)
..........
... (:
.......... :)
.... :p
..
...... :?
....
..... :D
........ :D
....
.
....
... :o
..............
... (':
......... :)
.....
.......... :s
...
.......
.................... :*
........... :*
............
..
.... :[
............. (:

... (:

.... :'(
................
..... (':
.............. :p
..... :@
...............

.... ;)




olmadı. baştan alıyoruz.
yada toplayın yaa seti. çekmeyelim film falan boşver.

arada olur öyle #22

bir insan peş peşe 17 ince belli bardak çay içer mi yaa? ben içiyorum valla. çay bile soğuyor, inatlanıyorum, ısıtıp ısıtıp içiyorum. oh mis.

hadi gel çay içek!

Şubat 23, 2011

arada olur öyle #21

benimki kaç santim öğrendim.

benim aklım köşeli. #6

ben mi bi labirentin içindeyim, benim içimde mi bi labirent var anlıyamıyorum arkadaş. dinlersem bulurum diyorum. susuyorum. aslında bağırasım, önce kendimi sonra herkesi çıkarasım var oyundan. fakat sustukça belirsizleşiyo çizgilerim. karışıyo. kendime neden bunu yapıyorum? bilmiyorum.
halbuki çıkışı bi tek ben biliyorum.

Şubat 21, 2011

benim aklım köşeli. #5

okulun son dönemine başlıyorum dedim ya, daha başlarken ilk günden sinyal geldi, sanırım beklediğimden zor bir dönem beni bekliyor..

zira şuan uyumadan okula gidicek olmanın o belimi büken yorgunluğu beni avcuna aldı, bi o yana bi bu yana savuruyo. sırf kendim için öylesine uyumasam hadi neysede; makaledir, bilimdir, tezdir şuan kafam inanılmaz derecede dolu. da ne için?

bu insanlık neyin peşinde ki? ölücez lan hepimiz bi gün.
bilen söylesin.

benim aklım köşeli. #4

an itibariyle üniversite hayatımın (ve kuvvetle muhtemel öğrencilik hayatımın) son dönemine girmiş bulundum. nasıl geçti onca yıl ? biri bana açıklasın..

Şubat 20, 2011

arada olur öyle #20

gelen bi mesajla irkiliyorum.
"sayın abonemiz vs vs."

mesaj hakkım bitecekmiş. çok çok az kalmışmış. eğer dokuz tl bakiyem varsa otomatik yenilenecekmiş, iptal etmek istiyosam da bilmem kaça mesaj gönderecekmişim falanda filanda.

umutsuzluğa düşmek yok diyorum kendi kendime. düşün düşün düşün...
pek önemsemediğim bi mesaj geliyo aklıma o an. artık maxipuanlarla hattımıza tl yükleyebiliyomuşuz. uf. tamam da benim kaç maxipuanım vardı ki? telefonda 1.51 tl bakiye görünüyo. demekki 7.5 tl veya daha fazla olması gerek diyorum içimden, olsun diye ümit ediyorum daha doğrusu. bakıyorum 8.36tl puanım var. yırttın yine diyorum kendi kendime. hadi bakalım.

peki nası yapılıyomuş diye gugılı bi dürtüyorum,
5,8,12... diye gidiyo yükleme seçenekleri, benim yerim belli, sekiz tl.
denklem de basit; MP birboşluk TC.NO birboşluk TL miktarı ve bilmem kaça mesaj. e tabi bunun da bi ücreti olmalı diyorum yine ve yeniden kendi kendime; cevap standart mesaj ücreti.. ama diyemiyorum ki ben aylardır sadece kampanyalı mesaj kullandım abla bilmem ki öyle şeyler, bi mesaj kaç para, standart derken kime göre neye göre?

gözümü kapatıp gönder diyorum. yok ki zaten başka seçeneğim. yüklemeden sonra 9.51 tl olacak bakiyem, ama bundan bi de standart mesaj ücreti düşecek falan. hadi diyorum rastgele.

iki saniye sonra o abla arıyo, başarıyla gerçekleştirmişim işlemi. bilmiyo ki ne şekilde gönder'e bastım.. toplam bakiyem de 9 lira 1 kuruşmuş. 50 kuruşmuş demekki standart mesaj ücreti. birazdan da mesaj paketi için 9 lira düşecek yine aynı abla, kesin arar da onu söylemek için. ooh. 1 kuruş fazlam var be ne diyosun ehhee diye bi sırıtma beliriyo yüzümde o an. mutluyum lan.

yalnız sırıtmanın peşisıra hemen bi kaygı doğuyo; ya birini çaldırırken açarsa?

açmaz açmaz. di mi?



okulda öğle yemeği 2.25 lira,
bir torba kömür 10 lira,
yetmişlik bira (ortalama) 7 lira,
okulu bir yıl uzatmak dönemlik 696 lira,

cepte bozukluklarla gezmenin verdiği o müthiş rahatlık hissi, paha biçilemez.

Şubat 19, 2011

arada olur öyle #19

dün sabaha kadar kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokuşun başında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum..

Şubat 15, 2011

arada olur öyle #18

eskiden dayımla korku yada gerilim filmlerine gider, olmadı evde izler gülerdik. ne güzeldi o zamanlar.

benim aklım köşeli. #3

benden güç alıp, o eksik hayatlarında artık çoğu şeyi yapmamak üzere yeni bi güne daha istekli bi şekilde benimle veya bensiz uyananlar, giderken beni giderek azalttıklarının farkında değiller. uzun zamandır böyle.
nedenini bilmiyorum ama buna kanaat getirdim.

bir kez yaşama hakkım var. yaşanılası geliyo herşey. o yüzden acıtacağını bilsem de korkmadan taşın altına uzatayım diyorum elimi. ne olduğunu bilmeden. bazen taş kalkmıyo, bazen de ben taşın altında kalıyorum. olsun.

bide sanırım bu artık eskisi kadar acıtmıyo. ya hissisleşiyorum yada değişen hiçbir şey yok. bana öyle geliyo. fakat bu iyi bişey mi kötü bişey mi anlıyamıyorum.
napayım aklım köşeli.

Şubat 14, 2011

arada olur öyle #17












bazen okul bitmesin hep öğrenci kalayım istiyorum.

arada olur öyle #16










hayata dair biraz da olsa inancımı yitirdiğimde yeni doğan caretta caretta'ları düşünüyorum.

daha hayatın ne olduğunu bilmeden gözünü açar açmaz denize koşuyolar, onlar için hayat o demek, denize ulaştıkları an hayat demek. yaşanılası an.

sonra ben de kendi kendime diyorum; koş ers! koş lan hadi, n'olcak.

ben de denize koşuyorum. izmir'i de bu yüzden seviyorum. ama hayatımı denize anlatmak benim yükümü azaltır gibi görünse de, karada ben yine aynıyım. hayat yine aynı. sessiz çığlıklar.

hem belki onlar da koşarken benim gibi sessiz çığlıklar atıyolardır, kim bilir? ayrı bir frekansta, sadece biz birbirimizi duyabiliyoruzdur. başka kimsenin duymadığı anlamadığı şeyler vardır. neden olmasın?

yol çizgileri #5

insanın yola düştüğü yerlerden biri de ayna'dır. hatta ayna insanın düştüğü ve görebildiği tek yoldur. belki de en kendinden olan yol hem de.
yol çizgileri de hissedilir ayna karşısında, net. elini uzatsan değersin.


"ayna? ayna bir izdüşümüdür; karşısında geçirilen zaman aynanın dışındadır. aynanın içinde zaman yoktur. ayna zamanın emanetçisidir. insanın yüzü gibi zamanı da aynen iade eder.
hasan yalçın"
*




*paylaşan; özgür doğu

her yerde bir kırmızı var. #9

elveda.

evin kapısı kapalı. ben içerideyim. odamın kapısı kapalı. ben yine içerideyim. benim kapılarım kapalı, sen içerimdesin.
diyesim var.

uzun zamandır oturmuyordum tekli koltuğuma. odadayken, girip çıkarken falan hep çağırıyordu böyle resmen gel diyordu ama inanamazsın. gitmiyordum yanına. oturdum bir iki kez tamam ama ya hemen kalktım ya da kendimi yine o zamanki ben gibi hissetmeme yetecek kadar zaman vermiyordum.

bugün bir rüya gördüm; yatağımda sıcacık uyurken bir uyanıyorum koltuğun üstünde üstüm açık öyle alakasız ağrılı yatıyorum. üşümüşüm deli gibi. sanki biri almış kollarına, kaldırmış oraya koymuş, bunu da duruşumdan, bu halimin birisi olmadan oluşmayacağı hissinden anlıyorum. gitmiş.
sonra uyandım ve koltuğa oturdum.
üşümem bir yana uzun zamandan sonra yine bu halde kendimi buluşumdan hemen anlıyorum tabii, şu anki halimde de birisinin yalnızlığı var.

bazen insanlar benimle ilgili ne düşünüyor acaba? oyunu oynuyorum; tek başına oynanan, gideri olan bir oyun. mesela;
bana kızanlar var. güçsüzüm diye. biliyorum.
bana acıyanlar var. o da güçsüzüm diye. biliyorum.
bana elveda diyenler var. ama benden haberleri yok. bu da güçsüzüm diye.
bana sığmayanlar var. çünkü güçsüzüm.
...
..
şimdilik ilk cümleler değişip ikinci cümle sabit gibi görünüyor di mi? ama asıl oyun ilk cümle sabitken kurduğun ikinci cümlelerde başlıyor.
kendini ne kadar tanıdığını, kendine ne kadar kızdığını, ne kadar acıdığını, sığmadığını anlıyosun. aynaların. ama dürüst olman gerek. yoksa ters tepebiliyor oyun. öyle koltukta otururken bulabiliyorsun bir anda kendini. başladığın yere dönüyorsun bir nevi yani.

hepimizin hayatta duymak istediği cümleler var. kimilerimiz daha bir tane bile duyamamışken, sevgiye susamışken, kimilerimiz sadece o cümlelerle yaşamaya alışkın. yapay olanlarıyla ama. o yüzden onları duyamayınca ya da yapay olmayanı ağır geldiğinde, hafif eğ kafanı öne ve bak ne görceksin; aşağı düşen biri, bırak boşluğa gitsin, sonra dön karmaşana başkasında ara o cümleleri.
ama öyle değil ya.. ya da biri böyle olmadığını göstersin artık bana.
inanıyorum. biliyorum öyle olmadığını ama yetmiyor ki inanmak. duymak istediklerimizi nedense hep en olmayacak yerdeki insan söylüyor. ya da biz hep o cümleleri işitmesini sağlayan ama olmayacak yerdeki insan oluyoruz. bir kaç defadır görüyorum bunu. sadece bu kadarla değil hatta, iki de kutpu var bunun. biri o koltukta oturan güçsüz insan, biri de o koltukta oturmayan güçsüz insan. birinci kişinin neden öyle olduğunu anlamak kolay ama ikinci kişi neden hala güçsüz, ya da güç denen şey neden o kadar geniş? sanırım hayat çok karmaşık.

güzel sözleri bir başkasından duyma isteği mesela. bazen iyi güzel de, bazen ne kadar kendimizi kandırsak da hayatımızda birisi olsun istiyoruz. belki de bir kaç kişi. bu ikinci seçenek kişinin ya hiç umursamadan yaşadığını ya da umursanma isteğinin o dip yalnızlığında yaşadığını gösterebilir, direkt akla uçkur gelmesin. neyse, insan bazen kendi kendine yetmiyor, işin özü bu.

ya da korku. karanlıktan korkanlar gibi yalnız kalmaktan korkanlarımız da var. bu da insanın hayatına başka öğeler katması demek. bazen taşınası güzel ama bazen de çok ağır yükler demek.

ya da aile. çoğumuz örneğin kuzenden dıdısının dıdısına kadarını biliriz ailemizde. ama batıya doğru gittikçe öyle değil. adam amcasını tanımıyor. aile adına çekirdekten fazlası yok. boşluğa bak.

yine de hiç bir boşluk insanı dolduramıyor. önce için sonra gözlerin dolar da ağlar rahatlarsın ya, hayat öyle değil işte. doldukça boşlaşıyor. rahatlatmıyor da. çok enteresan. ustalık istiyor bir de.
n'apsak bilemedim.


oturdum yine tekli koltuğa.
boşluğu düşünüyorum.




"ta içimde
bak ne buldum
bir damla kan
kırmızı sek
al başımı yere eğdim
sonsuz günah benden yüksek"
replikas

Şubat 13, 2011

arada olur öyle #15

nası bi ülkede yaşıyoruz ya, bazen acıyla karışık gülüyorum, onlardan birisi (:


"Gaziantep'te bir kişi barışma teklifini kabul etmeyen 6 yıllık eşine otomobille çarparak kaçtı. Alınan bilgiye göre, Beydilli Mahallesi 8 Numaralı Sokak'ta, eşiyle geçimsizlik yaşayan 2 çocuk annesi Filiz B. (24), bir süre önce babasının evine yerleşti.

Söz konusu eve gelen Bekir B.(26), dışarı çağırdığı 6 yıllık eşini geri dönmesi konusunda ikna etmeye çalıştı.

Eşinin barışma teklifini kabul etmeyip eve dönmemesi üzerine Bekir B. iddiaya göre, otomobilini Filiz B'nin üzerine sürdü. Otomobil ile duvar arasına sıkışan Filiz B. bacağından yaralandı. Bekir B, otomobille olay yerinden kaçtı.

Yakınları tarafından çağrılan 112 Acil Servise ait ambulansla Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesine götürülen ve sağ bacağından yaralanan Filiz B, ameliyatın ardından ortopedi servisinde tedaviye alındı. Filiz B'nin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

Olayla ilgili soruşturma başlatan polis, Bekir B'yi yakalamak için çalışmalarını sürdürüyor."
*





*haberler.com'dan alıntıdır.

Şubat 11, 2011

benim aklım köşeli. #2

şöyle güzel sakin bir muhitte ufak bir mekan açacağım; içeride bir masa iki sandalye, köşede fokurdayan bir çaydanlık, hafif bir müzik. yeter.
bazı mekanlar olur ya vitrininde 'üst kat aile salonudur'un hemen altında 'bilmemne bizim işimiz' diye yazar, benim camda şu yazacak; 'sabır bizim işimiz.'

yol çizgileri #4

bilenler bilir, 169 diye bi otobüs hattı var izmirde. yıllardır bişekilde itiş kakış bindiğim yada o kadar olmasa da hep kalabalık olarak aklımda kalacak olan o koca körüklü otobüs alakasız bi durakta önümde durdu, bindim; bomboş. kentkartın sesi yankılandı resmen otobüsün içinde. lan dedim noluyo, kamera şakası falan mı? baktım hakkaten boş, kimse yok ama. bi şöför bi ben (: daha önce çok bindim boş otobüse ama bu defaki ' nereye otursam ? ' kaygısının o değişik tadı ve yüzümdeki anlamsız sırıtma apayrıydı (:
bunu da yaşadık diye yazdım aklımın bi köşesine hemen.

Şubat 10, 2011

yol çizgileri #3

şuana kadar gördüğüm en uzun yol, beynim. nasıl oluyo bilmiyorum giit giit git bitmiyo. yok arkadaş. kaldıkı yaş daha çeyrek asır. çeyrekte olsa asır'ı duyunca garip oluyo insan bu arada. neyse, bu süre içerisinde neler yaşamışım ben diye düşünüyorum bazen, peh.. isim şehir ülke hayvan .. diye devam edesim geldi (:

terapik dialoglar #20

-hayallerimiz odun ateşinde pişmektedir. buyrun
-yani?
-sobalı ev iyidir. sallasana ikitane daha. uf.

Şubat 09, 2011

yol çizgileri #2

gaziantepten adıyamana gidiyoruz vaktin birinde. dolmuşun en arkasındayız. önümüzdeki üçlüde en solda bi adam, ortada bi kadın, kucağında bi çocuk, ufak daha, ikitane de ilkokul çağında fırlama, tam piç ama bi rahat durmadılar onca yolda. neyse. neredeyse hayatımın en kötü yolculuğu sayılabilecek bu yol boyunca ufaklık bi poşete kusarken annesi kafasına tepeden tepeden indiriyo tokatları. yol karanlıklaşıyo, iki şerit eski bi yol. kafa dolu. antepten ayrılmanın kötü hissi. biraz sonra kendini yeni bi şehrin ortasında bulmanın getireceği gariplik hissi. baş ağrısı. diğer yandan muhtemelen somurtmuş bi sevgili. sallanan bi dolmuş. sallanan insanlar. ilişkiler.
ve yol çizgileri_ _ _ _

benim aklım köşeli. #1

bi sussam ortalık dağılacak gibi. herkes. anlamıyorum.
herkesin kendi köşesinde kalası yada oraya dönesi var. insanın yaptıklarının geç de olsa farkında olması güzel bişey. saklandığım yerden çıkayım diyorum, şöyle gerdireyim bi kanatlarımı iki yana. saklanırken resmen yediğim beni, gerçi şuan bunları kendisi yenen ben olarak düşünüyorum yiyen olarak değil, o özlediğim kendimi uçup bulayım istiyorum. çok da zor değil ya nolur herkes bi an için hep olmak istediği kendisi olsun diyorum. tam kafamı dışarı çıkarıyorum. ohoo.. kimse yok.
hakaten noluyo? dünya aslında gerçekten bu kadar garip mi yoksa çok mu basit? bi türlü cevabı gelmiyo bu sorunun. bulamıyorum.
napim. benim aklım köşeli.

Şubat 06, 2011

arada olur öyle #14

mekan üçkuyular otobüs aktarma merkezi. yere gel.
hava soğuk, üşümüşüz, sıkılmışız da. dedim bi konu açayım bari otobüs gelene kadar oyalanalım.
-neden bilmiyorum ama ben altı sayısını çok seviyorum. şanslı rakamım. yani daha dün konuştuk batıl inançlardan tamam ama bu batıl değil. bi sevgi altıya karşı. öyle düşün.
-olabilir. aslına bakarsan ne söylemek istediğini anlıyorum.(tık o anda durağa altı numaralı otobüs yanaşır.) çünkü benim de ona yakın bi düşüncem var. bende yediyi seviyorum mesela. güzel lan yedi. ne biliim.
-hıım. iyimiş. ama ben altıyı seviyorum.
diyorum, kafamı çeviriyorum ve anında pişman oluyorum. karşıdan gelen yedi mi lan noluyo. dönüp bakıyorum. onlar da sadece bakıyolar. neyse yedi numara da yanaştı durağa. dur dedim şansımı zorlayayım.
-senin ne peki şanslı numaran?
-ya aslında ben bi tane sayıyı sevmiyorum. yani birden fazla sayıya karşı hissediyorum onu ben.
-mesela?
-meselaa, onbir olabilir, üç olabilir.
-hımm .diyorum ve bi saniyede izmirde onbir ve üç nolu hat varmı, varsa da bulunduğum yerden geçip geçmediğini düşünüyorum. yok tamam diyorum kendi kendime ve bunu paylaşıyorum.
-hımm.ama ben hiç görmedim onbir yada üç diye hat. belki vardır saklıyolardır, tutuyolardır bi kenarda olabilecek güzergah için.
dememle birlikte durağa doğru hızla bi otobüsün yanaşması bir oldu.
gelen otobüs üçyüzonbir. evet, inciraltı konak.
şok...


diyecek bişey yok.şansımı zorlamicaktım.
but ı did it.
thomas

Şubat 02, 2011

yol çizgileri #1

irlanda.
niyeyse çok görmek istiyorum orayı. belki yaparım da ama işte şu an şu halimle göreyim istiyorum. sonra istersem yine giderim.

dört tane şey sayabilirim neden olarak.

birincisi setter'ler. baksana abisi/ablası tatlılığa. bide ben de böyle saç sakal dağınık geziyorum bazen (: benziyoruz sanırım.












diğeri de bizim karadenize olan hayranlığım ve oraların yeşilinin de bizimkine benzemesi. coğrafik diyelim.










diğer bir neden içkiye olan saygım (:
abartmıycan ama içicen arkadaş. cennette gerçekten şarap olduğu ne malum? di mi ama? alkol gerektiğinde iyidir, çikolatayı bakkaldan ufacık veletler bile alabildiğine göre viskin varsa sorun yok (:













son neden ise ira. peh. yakın dönem savaşçıları. o bozulmadan önceki sistematiklerini çok merak ediyorum. kolay mı arkadaş bi zamanların hiç güneş batmayan ülkesiyle savaşıyosun. güç adamlarda. neyse. her güzel şey gibi ira'da önce içeriden sonra dışarıdan dayanamadı eridi.

Şubat 01, 2011

her yerde bir kırmızı var. #8

soluk kırmızı bir hırka altında sen.

hep bi kaygı var, stres var, kaygı var, stres var...
gün içinde gerçek anlamda durup napıyorum lan ben dediğim çok az zaman var. sonra yine aynı kaygı. gizli ama. hissettirmiyo da.
kafama takılanlara git diyorum, tamam doğru olan buysa olmalı. sonra uyuyorum tabi kurallara. kaldı ki kuralı bozacak gücüm yok. sonra içten içe bi düşünce. ya nolurdu böyle bi dünyada yaşamasaydık da koklayabilseydik birbirimizi diye. her gidenin ardından merak adına bu kalıyo. böyle olacakmış yapıcak bi şey yok diyip susmakla biniyo insanın omuzlarına yük işte öyle hissettirmeden. ama olsun eğer herkes bi şekilde böyle mutlu olabiliyosa bu da bişey. hem bunlar güzel hisler. yaşanası hisler.
herkes biraz cesrat etse, istediği kişi olabilse neler olcak aslında dünyada da işte bakma.