Şubat 14, 2011

her yerde bir kırmızı var. #9

elveda.

evin kapısı kapalı. ben içerideyim. odamın kapısı kapalı. ben yine içerideyim. benim kapılarım kapalı, sen içerimdesin.
diyesim var.

uzun zamandır oturmuyordum tekli koltuğuma. odadayken, girip çıkarken falan hep çağırıyordu böyle resmen gel diyordu ama inanamazsın. gitmiyordum yanına. oturdum bir iki kez tamam ama ya hemen kalktım ya da kendimi yine o zamanki ben gibi hissetmeme yetecek kadar zaman vermiyordum.

bugün bir rüya gördüm; yatağımda sıcacık uyurken bir uyanıyorum koltuğun üstünde üstüm açık öyle alakasız ağrılı yatıyorum. üşümüşüm deli gibi. sanki biri almış kollarına, kaldırmış oraya koymuş, bunu da duruşumdan, bu halimin birisi olmadan oluşmayacağı hissinden anlıyorum. gitmiş.
sonra uyandım ve koltuğa oturdum.
üşümem bir yana uzun zamandan sonra yine bu halde kendimi buluşumdan hemen anlıyorum tabii, şu anki halimde de birisinin yalnızlığı var.

bazen insanlar benimle ilgili ne düşünüyor acaba? oyunu oynuyorum; tek başına oynanan, gideri olan bir oyun. mesela;
bana kızanlar var. güçsüzüm diye. biliyorum.
bana acıyanlar var. o da güçsüzüm diye. biliyorum.
bana elveda diyenler var. ama benden haberleri yok. bu da güçsüzüm diye.
bana sığmayanlar var. çünkü güçsüzüm.
...
..
şimdilik ilk cümleler değişip ikinci cümle sabit gibi görünüyor di mi? ama asıl oyun ilk cümle sabitken kurduğun ikinci cümlelerde başlıyor.
kendini ne kadar tanıdığını, kendine ne kadar kızdığını, ne kadar acıdığını, sığmadığını anlıyosun. aynaların. ama dürüst olman gerek. yoksa ters tepebiliyor oyun. öyle koltukta otururken bulabiliyorsun bir anda kendini. başladığın yere dönüyorsun bir nevi yani.

hepimizin hayatta duymak istediği cümleler var. kimilerimiz daha bir tane bile duyamamışken, sevgiye susamışken, kimilerimiz sadece o cümlelerle yaşamaya alışkın. yapay olanlarıyla ama. o yüzden onları duyamayınca ya da yapay olmayanı ağır geldiğinde, hafif eğ kafanı öne ve bak ne görceksin; aşağı düşen biri, bırak boşluğa gitsin, sonra dön karmaşana başkasında ara o cümleleri.
ama öyle değil ya.. ya da biri böyle olmadığını göstersin artık bana.
inanıyorum. biliyorum öyle olmadığını ama yetmiyor ki inanmak. duymak istediklerimizi nedense hep en olmayacak yerdeki insan söylüyor. ya da biz hep o cümleleri işitmesini sağlayan ama olmayacak yerdeki insan oluyoruz. bir kaç defadır görüyorum bunu. sadece bu kadarla değil hatta, iki de kutpu var bunun. biri o koltukta oturan güçsüz insan, biri de o koltukta oturmayan güçsüz insan. birinci kişinin neden öyle olduğunu anlamak kolay ama ikinci kişi neden hala güçsüz, ya da güç denen şey neden o kadar geniş? sanırım hayat çok karmaşık.

güzel sözleri bir başkasından duyma isteği mesela. bazen iyi güzel de, bazen ne kadar kendimizi kandırsak da hayatımızda birisi olsun istiyoruz. belki de bir kaç kişi. bu ikinci seçenek kişinin ya hiç umursamadan yaşadığını ya da umursanma isteğinin o dip yalnızlığında yaşadığını gösterebilir, direkt akla uçkur gelmesin. neyse, insan bazen kendi kendine yetmiyor, işin özü bu.

ya da korku. karanlıktan korkanlar gibi yalnız kalmaktan korkanlarımız da var. bu da insanın hayatına başka öğeler katması demek. bazen taşınası güzel ama bazen de çok ağır yükler demek.

ya da aile. çoğumuz örneğin kuzenden dıdısının dıdısına kadarını biliriz ailemizde. ama batıya doğru gittikçe öyle değil. adam amcasını tanımıyor. aile adına çekirdekten fazlası yok. boşluğa bak.

yine de hiç bir boşluk insanı dolduramıyor. önce için sonra gözlerin dolar da ağlar rahatlarsın ya, hayat öyle değil işte. doldukça boşlaşıyor. rahatlatmıyor da. çok enteresan. ustalık istiyor bir de.
n'apsak bilemedim.


oturdum yine tekli koltuğa.
boşluğu düşünüyorum.




"ta içimde
bak ne buldum
bir damla kan
kırmızı sek
al başımı yere eğdim
sonsuz günah benden yüksek"
replikas