Nisan 29, 2011

arada olur öyle #32

boş bira şişesi = yol parası.

terapik dialoglar #21

-buyrun madam önden siz öpün. rica ederim.
-hımm çok centilmensiniz.
-ne demek efendim siz de çok güzelsiniz. bu güzelliğin karşısında olmak bile bu nacizane beni heyecanlandırmıştır zaten.
-aynı zamanda çapkınsınız da.
-öyleyimdir.

benim aklım köşeli. #11

ben mi hayal görüyorum yoksa bu gerçek mi?

Nisan 28, 2011

geleceğe not #8

ben sanırım nyks'in canı sıkkınken bir gece yarattığı çocuğuyum; quies quietis (sessiz). kardeşlerim hypnos (uyku) ve thanatos (ölüm) şu an neredeler bilmiyorum. bilmiyorum. ben, gündüz değil de gece daha mutluyum.

Nisan 27, 2011

aynı dertten muzdarip #5

**






“... ne gördüğümüzü söylememiz boşunadır; çünkü gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir.” (M. Foucault)



**Bu bir pipo değildir.

arada olur öyle #31

gece gece düş sokağı sakinleri. hadi bakalım.

aynı dertten muzdarip #4

artık insanlık evrimi dursun da herkes bi düşünsün nereden geldik, neydik ne olduk diye. olmaz mı? hadi..

yol çizgileri #12

yürü.

inverse(1837837)

düşünüyorum.
yokum.

hep birileri var etmiş gibi beni. hep birileri beni sevmiş de kendimi öyle o halde, bişeylerin içinde, sevginin en yalnız köşesinde bulmuşum gibi taa nezamandan beri. bu şehre geldiğimden beri. telaşlanıyorum böyle olunca. korkumdan haraket edemiyorum. çünkü ben kime seni seviyorum dediysem, o cümle yitti gitti zamanın o içimi sızlatan sayfalarında.yitti bildiğin.. aylar, günler, saniyeler boyunca birlikte olduğum ama şu an yüzüme dahi bakmayan insanlara bakıyorum, hep ben gitmişim peşlerinden onların cümleleriyle. seviyo olm seni, yabana atamazsın o kişiyi demişim. hep ama. ee bide sonuna bakıyorum, iki karış surat. niye?.. nerde o şirin halleri, nerde görünce yüz çevirmeler. çok iyisin olum diyorum kendi kendime, çok açtın kendini, çok aldın içerlerine, çok normalsin.. çok gereksizsin..

ağlıyorum lan işte. artık ne yaptım ki demekten yoruldum. sormuyorum dahası hatırlatmıyorum bile kendime bu cümleleri çünkü içim acıyo. yeter. herkes başka bi bedene sarılmış uyurken yada hayaller kurarken sen yine kendi cümlelerinde boğuluyosun diyorum. nefret ediyorum. herşeyden. sevgimden de, sevgi den de. herneyse ondan da. ama hemen geçiyo bu sinirim, çünkü koyasım var kafamı sanki hep bildiğim bi omuza. birinin gelip ben geldim demesini mi bekliyorum, bi kez dahi olsa gözlerine baktığımda aha bu defa soru sormayacak bana, o da yorgun, karışık, utangaç ama benden cesur demeyi mi bekliyorum, cidden neyi bekliyorum ben? bilmiyorum. bilmek de istemiyorum. al işte yine yapıyorum ve kapatıyorum kendimi, herşeye, herkese. madem sonum aynı, en azından ne yaptığımı bileyim di mi ama. son nedir diye düşünmiyeyim. carpe diem be olm demekten artık "c" demeden, önce ruhum sonra komple kendim siktir laan diyo. ne diyosun sen? neden bahsediyosun.

herkesten önce kendime küfredesim var, tıpkı herkesin kendi kendine sorduğu soruların öncesinde benim kendimi yerin diplerine sokuşum gibi. haberleri yok, haberim yok. merak edesim yok, ölsemde meraktan yok ulan işte, yok. bu kadar basit; yok.
sınavım var yarın, dersten kalırsam bi yıl daha uzayacak okul, biliyorum ama nefes alamıyorum ki. gelemiyorum ki bu güne. bi bakıyorum geçmişteyim, bi bakıyorum yarındayım. ee hani carpe diem? yalan tabi ki. yarın muhtemelen yine aynı şarkıyla yürüyücem dolmuşa doğru, kimse bilmiyicek ama ben ayrı bi insan olucam.
çok mu güçsüzüm? hayır değilim. geçti, biliyorum. hatta herhangi anormal, aykırı, beklenmedik vs herşeyi yapabilirim şu an, yarın, evvelsi gün. ama iki gram da kendime dokunsam ya. çok koşasım var sana, al koştum geldim, uzatsana elini diyesim var, yaparım da, ama korkuyorum işte lanet olsun. sen bozmasan da birileri bozuyo herşeyi.
benim kalkanım var, sittin sene kimse bişe yapamaz, gel hadi diyen varsa, bekliyorum. ölme eşşeğim ölme...


Nisan 26, 2011

telepati songül

şuan "kanal t" de bi abla var, songül, telepati songül, telefondan fal bakıyo.. konuştukça şaşırıyorum. başka bi kadın var hatta, birlikte olduğu adam bigün bi mesajına cevap vermemiş, onu tartışıyolar, meğer adam evliymiş, arada erkeklere sıkıntı da gelirmiş, yanında karısı varmış ama aslında onunla da ev kurmak istiyomuş falan filan. bizim songül yardırıyo ama görcen uf neler neler, anlatamıyorum bile (:
simdi arayan kadının başka bi sevgilisi daha çıktı ortaya, karşılıklı yarılıyolar. fena.

"ahmet'te mi telefonu kapatıyo " diye söze girdikten sonra telepatik abla, durup durup önündeki kağıtlardan bişeyler okuyo, sanki mesajlar önünde yazılı da okuyo öyle kendince. bildiğin okuyo lan işte, bide okuması da ağır, konuşur gibi değil, okuduğu da belli oluyo :D allam of.

neler var ya bu tv nasıl bişey.

songül ablayı tuttum ama (:



yok ya rüya bu.

Nisan 25, 2011

arada olur öyle #30

yine oldu.

hasar;
-alt dudak pert.
-kafatasının belli başlı yerlerinde sızılar.
-karşıdan bakılınca sağ elmacık kemiğinde ince bir acı.
-burnu saymıyorum bile.
-dudak içi tripleri.
-giderek artan "n'oluyo olum bana" kaygısı.

cumartesi sabahı saat 6:38 suları. sanki saatlerce uyumuşum da öyle bi rahatlık var beynimde, çınn sesini saymazsak. yine odamın tavanını yada en son ne yöne döndüysem o duvarda beni karşılayanları görücem zannediyorum. daha gözümü açmadan ağır bi kolonya tadı, dudaklarım sızlıyo. allah allah diyorum noluyo. bi açıyorum gözümü, tepeden bana bakan yaklaşık 14 tane göz. sayamıyorum. gözlerin bazıları bıyıklı sakallı falan. nerdeyim? dokununca anlıyorum ki kaldırımdayım. sırtüstü uzanmışım, belimden aşağısı kaldırım boşluğunda. e ama neden uzandım ki kaldırıma şimdi diyorum. tamam yere az yatmadık, çimde bankta az sabahlamadık ama şimdi ne alaka, benim evde olmam lazımdı? bu ve benzeri sorularıma şöför dayı netlik getiriyor iki cümleyle, bir yandan da kapağı olmayan kolonya şişesini yüzüme boşaltırken; kalk çocuğum, iyi misin?
yüzümü ekşileşiyo. kolonyanın kapağının olmayışı her serpiştireyim derken yüzüme tonla kolonya dökülmesine neden oluyo. bakıyorum dibe yaklaşmış kolonya, demek ki bayaa kalmışım o şekilde diyorum kendi kendime kalan kolonya seviyesinden. şöför dayı panik, dolmuşa binerken gördüğüm somurtkan teyze muhtemelen benim kalkıp, ayılıp yola devam edelim triplerinde, tepeden bana acıyarak bakanlar da var biliyorum, ama bu çocuk ne yaşar, neden böyle acaba? diyen kaç kişi vardı o sabah bi türlü emin olamıyorum.
güvenemiyorum.
dolmuştan ne ara dışarı çıkmak istedim de düştüm, yerimden ne zaman kalktım, ne söyleyip aşağı indim, giden dolmuştan mı düştüm, şöför anladı da durdu mu hava alayım diye, ne kadar zamanda neler oldu bilmiyorum. bana ne oluyo bilmiyorum. ama çok merak ediyorum.

arada oluyo böyle,bi tek bunu biliyorum.
korkuyorum.

Nisan 20, 2011

geleceğe not #7

ulan sevgili ben,
amacım seni kırmak değil, sadece haddini bil diye bu "ulan" lafı. anladın sen.

eğer düşünüyosan şimdilerde, ben zamanında nasıl yirmibeş oldum diye, anlatayım;

iskeledesin. urla sınırları hee yanlış olmasın kardeşiimmm.

hemen ada yolu'nun girişindeki parkta her zamanki banktta iki kırmızı tuborg, son iki dal camel soft, bolca rüzgar, düşünce ve deniz kokusuyla geldin bu zamanlarına. eğer vaktin olursa, şeytana uyacağın şimdiden belli zaten, çık gel yine otur aynı yere hemi. hatta mümkünse özlettirme kendini buralara. ama en önemlisi unutma, yeter. tek başına oturdun o banka çünkü yine.

o kadar fazla şey düşünüyorum ki, dahası sana söyleyesim var ki, ama söylemesem daha iyi belki de, bilmeden yada en azından hatırlamadan yaşa. sağlıcakla kal.

ben

geleceğe not #6

sevgili gelecekteki ben,

ilk ve tek kez olmak üzere çeyrek asrı devirdik az önce. vala ne oldu desen, diyecek halim bile yok, değişik bi his, anla artık (:

hadi görüşürüz, sen git bekleme, ben geliyorum yavaştan.

Nisan 17, 2011

yol çizgileri #11

çoğumuz gayet insansı bi şekilde, perdeleri önemsemeden, sığınacak bedenler ararken, ben sanırım ruh arıyorum. onu bulunca, dokununca, kendini bırakma hissi ancak bu kadar güzel olabilir. ancak o zaman soru işaretleri olmadan kafasını yastığa koyabilir insan. ancak o zaman kaybolmak ister, dahası onun için savaşır. tamam hayat çok güzel, ama eksik. sen doluramazsan, kimse senin için doldurmuyor işte, yok öyle bi dünya, herkesin yolu kendine..

Nisan 16, 2011

her yerde bir kırmızı var. #10

günlerdir hükümsüz dolaşıyorum ortalıklarda.

belki de bir daha edinemeyeceğim hatıra cüzdanım gitti geçenlerde kordonda, içinde bulunduğumuz sisteme ait, beni tanımlayan herşeyle birlikte ve pıt.. hayatımda bi değişiklik daha. işin yoksa koştur şimdi devlet dairelerinde. sanki o kadar şey yetmiyomuş gibi. ama kaybettiğim gün belki de hayatımın en güzel ama diğer yandan da en acı günüydü. ama rüyaydı yaa, yada rüya gibiydi.
şimdi bu günü neden bırakıp direk o günden başladım bilmiyorum. aslında biliyorum, en azından bi kaç saati benzeseydi o güne, hatta çokcası, daha ne isterim ki. tüm gün içinden konuş, özle, ama bakışlarından anla ne dediğini.. ne istediğini.. ne istediğimi..

bugün kimlik çıkarmak için var olan paramla kırmızı içerek başladım güne akşamın bi vakti, ve şimdi en son yine kırmızı ve ben kaldık bi de karaburun. geri kalanı uyudu. yapacak bişey yok.

as much as ı could.

Nisan 15, 2011

arada olur öyle #29

-bu aralar çok fazla geçmişe gidiyorum.

ve bu, gitme psikolojimden ötürü sanırım. gidecek olma, gitmek istememe ama ya gidersem halleri.kalıp napıcam ki gideyim en iyisi hissini tarantino filmlerindeki gibi bol kanlı şekilde öldüren, altına imzasını her defasında daha derinden atan o histen ötürü.

-dün bi kaç arkadaşla yıllar evvele döndük peşisıra gelen anılarla. bolca güldük ama içimden neler geçti neler. yaşlandık mı ne.

-bu gece; airplane I ve/veya uyuyakalmazsam II, gelsin bakalım (:

-biraz önce hayatımda ilk defa "ve/veya" terimini sınav soruları dışında kendi öz cümlemde kullandım. heyecanlı bişeymiş (:

Nisan 13, 2011

aynı dertten muzdarip #3

zamanı durdurmak istiyorum.
aslında bissürü şey yapmak istiyorum ama sanki bunu bi yapabilsem durdurup istediğimi yapabilecekmişim gibi çocukça bi hisse kapılıyorum her defasında. bak mesela halatla tır çekenlerimiz var, kaşık bükenler, atom hızlandırıcı mı? kolay, sadece bi kaç kişinin birlikte çalışması gerekiyo, denizin altından ulaşım da mümkün, saatte bilmem ne kadar hızla gidebilen araçlar yapabiliyoruz, top sektirirken akrobatik hareketler yapanımız var, ağzında iğne tutarken saz çalıp atışanımız, bi bitkiyi yüzmetreden tanıyan toprakadamlarımız, ya da tüm hayatı on dakikalık zevk uğruna kurulu kadınlarımız, hayatı on parmağından ibaret show adamları, yemişim on parmağı diyen show kızları...
var oğlu var. sonra sen ne yapabiliyosun lan diyorum kendi kendime? ses yok. herşey yarım yamalak.
çok fazlayız bu yeryüzüne biz.

arada olur öyle #28

termodinamiğin dördüncü yasası;
canım sıkkınken çenem düşer. ısım artar.

geleceğe not #4

sevgili ben,

bilmem kaçtır aynı cümleyle başladığımın farkındayım.

bi kuzey bir de batıya bakan iki penceresi var odamın. kuzey tarafı hep kapalı, ama batı tarafı hayat demek benim için. gecenin bu vaktinde bile öten bi tane kuş var, nasıl cıvıl cıvıl nasıl canlı. ama neden uyumadı, beni mi bekliyo, ya da öteyim belki nasiplenen biri vardır mutlaka mı diyo bilmiyorum ama sesi o kadar güzel geliyo ki. nasıl hayat dolu.

zamanın birinde babama deli derlermiş.bayılırmış bi anda nedensiz, tıpkı benim şimdilerde anlamadığım şekilde bayılışlarım gibi. ve susuyomuş genelde. ama aynı zamanda da içine sinmediği bişey varsa dönemin kısıtlamalarına rağmen, anneye babaya iki çift laf etmek ne kadar zor olabilirse olsun, o zamanlarda konuşabilmek ne kadar zorsa da hep söylemiş babam içindekileri. aldırmamış çevresindekilere. ne derse desinler. kurduğu cümleler ne kadar yanlış olursa olsun kurulası cümlelermiş o zamanlar çünkü. herkese susarken bir kişi karşı gelmiş o zaman ki, benim daha olmadığım, o düzene karşı. belki de o yüzden şu an saygı görmekte babam, belki de o yüzden şu an ki yalnızlığı... onu o kadar anlıyorum ki. o, yıllarını yirmibeş metrekare bi dükkanda harcadı,harcıyor, bense bi o kadarki odamda. her gece düşünüyorum onun ve annemin mücadelesini. tamam çağ onların zamanındaki gibi değil. bi çok şey değişti. ama o kadar net hatırlıyorum ki onların ilk kendilerie ait olabilen ev damını. düşün ki bi oda, bir tane karyola var, belki bi eşya dolabı.. o kadar. babamın bir anda memleketten kaçıp istanbula gelişini anlıyorum tıpkı iki tane alnı beyaz danayı son kez ablamla yemlemeye çıkarıp bi köşede ağlayışımız gibi, dönüşünde bi taştan aşağı inerken diz kapağımın altına işlenen ve hala izi duran o yara izi kadar. bizden geriye kalan, ağlayan ve belkide birdaha göremeyeceğim ve göremediğim ilkokul arkadaşlarım kadar.

babamdan bana geçmiş olan bi özellik var. susmak. babam o kadar susar ki, iki çocuğa sahip olmanın o inanılmaz hissini paylaştığı annemle bile konuşmayabilir. konuşamıyo da bazen. ve bu kişiden bana geçen en büyük özellik olan yeri geldiğinde konuşamamak huyum yüzünden kimse kızmasın bana hemi. kapalı biriysem ki öyleyim, bu belki de sadece bi y kromozomu yüzündendir, belki de yirmibeş yıllık yaşadıklarımdan. farketmiyo ama şu bir gerçek ki, yarın susup kimseyle konuşmasam bi babam ve annem anlar beni. geri kalan hepiniz niye dersiniz. haklısınız da. ama benim babamı nasıl gördüğümü, hafızamda nasıl hallerde olduğunu bi bilseniz, belki de bana sarılır ağlarsınız. ya da sadece normalmiş gibi susarsınız. bu yüzdendir kimseye değil de kendime kızışlarım. bu yüzdendir susuşlarım. bu yüzden lanet olası batışlarım.

hatırla bunları. üzülme ama.

arada olur öyle #27

sustuğuma bakma he, özlüyorum seni. saçlarım daha bulut kokuyo, tenim daha da yalnız.

yol çizgileri #10

okul bitse de çantamı alıp yollara düşsem. şu an sadece bekliyorum. sabrediyorum.

geleceğe not #3

sevgili kendim,

bundan bi kaç vakit önce, ki bu vakit bi iki yıl önceyle birlikte tam da şu anı kapsamakta, insanlar yerine sevgiyi seçtiğin için o insanları kaybettin. ve şu an da o yaşadığın sevginin acısınını çekmesindesin. çek, olsun. şu an anlamış değilsin o insanlara bişey yapmamış olsan da neden gittiklerini, anlamlar kondursan da belki hala anlayamayacaksın insanların neden bu kadar acımasız olduğunu. ama şunu bil ki bu hayatta teksin. kim, ne, nasıl olursa olsun teksin. bi tek dayanağın da bu zaten şu an. benim içim şu an rahat o insanlara bişey yapmadığım için, aklında olsun sen de üzülme şuan gidenler için. aklına gelirse de sadece birlikte geçirdiğin, yaşadığın güzel zamanları düşün olur mu. gerisini boşver. ha ben şimdi yapamıyorum, insanlara ve herzamanki gibi ordan kendime varışlarımda kendime kızıyorum ama sen yapma. boşver. şuanki zamanı belki de hatırlamayacaksın, ne kadar mümkün bilmiyorum ama, belki de az da olsa inancın olucak şu an ki insanlık sistemine. hani uçaklar uçurup, binalar diken, insanlığı olabildiğince kendinden uzaklaştıran sisteme, ama vazgeçme. ne kadar tunç çağına dönüp o basit hayatı yaşamak istiyosan da biliyosun ki bu mümkün değil. artık çok geç. artık kendimize verdiğimiz sözler dışında tüm her şey varsayım. sadece olasılık. bilmem kaç haneli birer rakamız. çünkü hislerinle gittiğinde hep sonunda karşılaştığımız o yenik kendimiz de aslında birer istatiksel haneyiz, yarın da öyle olucaz, sonrasında da. ben şu an ucu ister yalnızlık, saklılık, eksiklik, isterse de hayalim gibi olsun, olabilecek ve olan herşeye karşı bütün dikkatimi topluyorum. bari diyorum ki, ben olamadım karşımdaki mutlu olsun, ben eksik kaldım o kalmasın. ha bunu ne kadar yapabiliyorum bilmiyorum. inan bilmiyorum. ama bunu deniyorum. insanlar şu an iki satır cümleden oluşan gerçek sandığı ama sanal profillerde yaşıyolar. sanallar. sen en azından onların az da olsa gerçeklerine dokunuyosun diyorum kendi kendime. böyle devam et diyorum. gücümüz yettiğince devam edelim buna olur mu. bişey paylaşmıyalım, kendimizi paylaşalım. kimseyi ve kendimizi kandırmayalım, olabildiğince gerçek olalım. senin ne durumda olduğunu bilmeden yazıyorum bunları, farkındayım. ama madem sen bensin, benim bilmem ne zamanki sonramsın, senin geçmişinde de bunlar var. unutma hemi. ne kendini kandır, ne de başkasını oyala. sus. hatta elinden gelebilen tek şey susmak olsa da sus. bırak onlar kızsın sana. çünkü hep kızacaklar. beni anlamalarını beklemiyorum, sen de seni anlamalarını bekleme. nasıl telörgülerin olmadığı bi dünya istiyosan kendi sınırlarını da kaldır, öldür ki seni okşamak isteyenlerin seni kırabilme ihtimalini de öldür.

bırak boşluğa düşsün gözyaşların.

geleceğe not #2

sevgili gelecekteki ben,

şuan sana o kadar saygılı olmaya çalışıyorum ki, kırılmasın kalbin, bari benim yüzümden için acımasın diye, ama sen tam bi salaksın. yada tam bi eksiksin. yada tam diptesin. yani ben öyleyim.. hafızamız zayıf, bunu bildiğimden söyliyeyim şuanki durumumuzu da o zaman hatırlamakta zorlanma bari. şuan çok karışıksın ve bu karışıklıktan çıkmayı "kaçmak" olarak uygulamaktasın. mesela mı? hemen sor tabi neden diye. hiç "neden?" diye düşünme.. aşk olsun sana.. ama ben şu an o kadar çok şeye "neden?" diyorum ki. bazen herşeye ama herşeye susuyorum. beni sevenlere susuyorum mesela. tamam kabul bi sevgi arıyorum, ama nasıl sevgi bu ki beklediğim hala yok ortada. bi dinginlik arıyorum, beni şuanki halimden alıp unutturacak. ben mi görmüyorum. niye hala görmüyorum, hala göremiyorum.. veya neden hala görsemde kılımı kıpırdatamıyorum. neden hala güçsüzüm. neden hala normal değilim? azıcık normal biri gibi olsam nolur ki sanki. neye bu kızgınlığım. neden hala çıkamayacak kadar derindeyim. yada o kadar derinde olmadığımı bilsem de neden hala inancım yok, o inancı yaratacak "o" yok. hadi en olmadı şöyle diyeyim, "o" dediğim kişi belki çok yakın bu satırlara, belki de onunla birlikte okuyosunuz bu satırları, ama neden bu kadar uzaktı, yanındaysa sor, neden bu kadar bekledin ki? diye. neredeydin? diye, niye bekledin ki?, neredeydin bu vakte kadar? diye. eğer varsa öyle biri yanında hadi şimdi yapış dudaklarına ve özledim de. bırak o anlamasın neyi özlediğini, özlediğimizi. ama sen de hemi. gözümü her geceye yumduğumun hemen ertesi saatlerinde sen oluyorum ben neticede. sen ne haldesin bilemiyorum ama şu an o kadar iyi biliyorum ki ne halde olduğumun.. carpe diem be oğlum. hadi olcak bu sefer..

yol çizgileri #9

bunlar kendimle gittiğim içsel bir yolculuktan satırlardır. alıntıdır.


"...
sen bana gülümsedin o ilk anda
görünen oydu ki bu aşktı bir anda
o gün kara bulutlar varmış havada
gözümde canlanan bu ilk anı geriye tek senden kalan
..."

geleceğe not #1

sevgili gelecekteki ben;

kimbilir bu satırları okurken nasıl bir durumda, ne halde olacaksın. o kadar merak ediyorum ki, anlatamam. ama gel bi de benim halimi gör. şimdiki ben olmak o kadar zor ki, bari sen iyi ol diyesim geliyo her bizi düşündüğümde. şu an acısam mı yoksa umut mu beslesem bilemiyorum sana yani kendime dair. ama inan ki kalbim seninle. ne yaparsan yap sırtını sıvazlayacak bi insan var sa, o da ben olucam. yine. hep.

Nisan 09, 2011

iki duble nisan

nisanı böyle yaşamak da varmış. bahar geldi mi gelmedi mi belli değil. bahçedeki erik ağacının çiçekleri üşüyo günlerdir. yalancı bi güneş. bu neyin hissizliği. nasıl bi hissizlik ki ağırlığı belli değil fazlalığından. eksikliği küsmüş bi köşede.. ben duruldum mu kırıldım mı belli değil. koşmak isterken bu ne, nasıl bişey arkadaş. sanki hep çıplaktım ama şimdi üşüyorum. hatta üşümediğim zamanların yerine de tersine akıyo nehirlerim. bu tüylerimi diken diken eden, ürperten şey, nolur biraz azal.

Nisan 04, 2011

beninenasıltüketti ki

çok yazasım var bu aralar ama fırsat bulamıyorum. belki yazacak zamanı yaratabilirim tamam ama kafamdakileri toparlamaya fırsat bulamıyorum. öyleki, dağınık yaz yaa bişe olmaz dese biri, yine yazamam. çünkü biliyorum bi başlarsam sayfalarca yazabilirim şuan.. neyse.