Mart 05, 2024

benim aklım köşeli #115

etten ve kemikten olma fani bir insanın hayatında pek de sık rastlanmayan bir şey oldu dün. bir norveç tanrıçası beni yanına -yukarıya- tahtına çağırdı. tahtıma gel ers hadi, dedi. seni bekliyorum, dedi. benim de şehvete ihtiyacım var, benim de sevilmeye ihtiyacım var hadi n'olur gel, dedi. bunları hangi dilde dediğini bilmiyorum zaten bunun pek önemi de yok aslında. parıldayan yeşil, parıldayan mavi ve parıldayan rengarenk kuzey ışıkları yüzünü aydınlatıyordu tanrıça bana bunları söylerken, bu sayede yüzünü görebildim norveç tanrıçasının. yalan olmasın, çok güzeldi. üzerindeki şehveti, ince ipek kumaştan elbisesini, gözlerinin başladığı ve bittiği yeri, teninin ışıktan soyut beyazlığını, yanaklarındaki allığı, saçlarının dağınıklığını ve tahtında çaresizce oturmuş olan bu tanrıçanın yalnızlığını apaçık gördüm. şehveti, yüzlerce metreden kendini aşağıya bırakan suyun bir yerden sonra parçalarına ayrılıp göze güzel görünen bir şelalenin baş döndürücü büyüklüğü gibiydi. oradaydı, kendini bırakıp yükseklerden düşmek istiyordu. fakat su bana ulaştığında artık su olmayacaktı. fakat şehvet bana ulaştığında artık şehvet olmayacaktı. olup biten bu tanrıça yalnızlığı ise oturduğu tahtın sadece tek kişilik olmasında gizliydi. o an bunları düşündüm.

norveç tanrıçasını aşağıya yanıma, yani gerçekliğe çağırdım. sen gel aşağıya tanrıçam ben buradayım, dedim. seni bekliyorum, dedim. benim de şehvete ihtiyacım var, benim de sevilmeye ihtiyacım var hadi n'olur gel, dedim. bunları hangi dilde dediğimi bilmiyorum zaten bunun pek önemi de yok aslında. nasılsa bir surete bürünüp inebilirdi yanıma. yanına şehvetini de alabilirdi, ipekli giysiler içinde gelebilirdi, gözlerinin başladığı ve bittiği yeri alabilirdi, teninin ışıktan soyut beyazlığını ve saçlarının dağınıklığını yanına alıp gelebilirdi. yanına ne isterse alabilirdi nasılsa. veya öylece de gelebilirdi. ben yukarıya nasıl çıkacaktım ki zaten, delirmiş olmalı? fakat bir norveç tanrıçası aşağıya yanıma kolaylıkla inebilirdi. istediği an bunu yapabilirdi. tahtından bakarken beni apaçık görebiliyor mu, parıldayan yeşil, parıldayan mavi ve parıldayan rengarenk kuzey ışıkları bana kadar ulaşıyor mu acaba? diye sordum kendi kendime o an. ne de olsa beni aydınlatan kuzey ışıklarım yoktu. ama sonra şunu düşündüm; benim de kendi içimde bir ışığım vardı. aşağıdaki karanlık içerisinde parıldıyordum. bir tanrıça bunu kolaylıkla görebilirdi. bir norveç tanrıçası çağırmasını bildiği gibi gelmesini de bilmeliydi. bir faniden istediği şeyi önce kendisi var etmeliydi. olan biten yalnızlığım ise yaşadığım hayatın tek kişilik olmasında gizliydi. o an bunları düşündüm. etten ve kemikten olma fani bir insandım.