mevsimler geçip yolculukları sürdükçe, marco, tatar dilini, çeşitli ulusların kullandığı deyimleri, kavimlerin lehçelerini öğrendi. anlattıkları yüce han'ın isteyebileceğinden de kesin ve ayrıntılıydı artık ve han'ın hiçbir sorusu yoktu ki cevaplayamasın, hiçbir merakı yoktu ki gideremesin. ama gene de belli bir yerle ilgili bir bilgi, han'ın kafasında, marco'nun o yeri anlatırken kullandığı ilk jesti veya ilk nesneyi çağrıştırıyordu. yeni veri o amblemle bir anlam kazanıyor ve birlikte ambleme yeni bir anlam ekliyordu. belki de imparatorluk, zihnin hayallerle yarattığı bir burçlar kuşağı sadece, diye düşündü kubilay.
kubilay han, "tüm amblemleri tanıdığım gün," diye sordu marco'ya "imparatorluğuma sahip olabilecek miyim nihayet?"
cevap şöyleydi: "hiç heveslenme hünkarım: o gün sen kendin amblemler arasında amblem olacaksın."