gördüğün, duyduğun ve dokunduğun hayatların dışına çıktığında seni sonsuz bir evren bekliyor. evreka!
Temmuz 01, 2024
terapik dialoglar #88
- if I have not been sure of this, I would not have permitted him to live.
arada olur öyle #173
benim aklım köşeli #135
Haziran 27, 2024
algı böyle bir şey evet #161
yürüyorum dikenlerin üstünde, yaralıyam.
benim aklım köşeli #134
bir şeyi özlüyorum bu aralar; bir an veya bir his bu. veya bir kişi bu özlediğim, bilmiyorum. bilmiyorum. fikri geldiyse kendisi de yoldadır nasıl olsa, bakalım yol beni nereye götürüyor. bekliyorum.
Haziran 26, 2024
algı böyle bir şey evet #160
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
...
gelecek dertleri #5
-güvenlik önlemleri alındı mı?
-alındı efendim.
-onaltı kere yetmişsekiz?
-binikiyüz kırksekiz efendim.
-roma'yı kim yaktı?
-hazreti şaban efendim.
-aferim, tamam.
Haziran 25, 2024
benim aklım köşeli #133
kafamın aynı olduğu adamlar #104
kırık dökük, paramparça, bembeyazdım.
yeniden kanar mı yara, yeniden?
bu şarkı ellerimde kalakaldı.
ah sevgilim,
seni nasıl terk ederim?
ah kalbim,
seni nasıl terk ederim?
şimdi sevmek bu kadar mı acıtır?
kaçıp gitmek istiyorum, aniden.
kaybolurum şehrin uğultusunda,
seni nasıl terk ederim?
ah sevgilim,
seni nasıl terk ederim?
Haziran 21, 2024
algı böyle bir şey evet #159
bu dünyanın işleri beyhudedir beyhude
zengin olsan fakir olsan aşkın yeri bellidir
sen sen ol seven ol başka alem yok
dünya yalan dünyadır üstü altı rüyadır
özü aslı hayatın aşka olan yolundur
çul desen altın desen beyhudedir beyhude
yok desen tamam desen beyhudedir beyhude
kafamın aynı olduğu adamlar #103
Haziran 20, 2024
arada olur öyle #172
sosyalist ex'im kolonizer olmuş. güneşi batmayan imparatorluk umarım kendisine çok güzel bir hayat bahşeder. yolu açık olsun.
Mayıs 31, 2024
algı böyle bir şey evet #158
Mayıs 20, 2024
Mayıs 10, 2024
Mayıs 08, 2024
Mayıs 06, 2024
gelecek dertleri #4
Mayıs 01, 2024
terapik dialoglar #87
-özlemek de oyuna dahil mi?
-özlemek serbest. öyle bir oyun bu zaten.
-özlemek normal mi peki?
-özlemek serbest, demiştim. öyle bir oyun bu zaten.
-özlemek kulakları sağır ederse peki?
-özlemek serbest, kulaktan kalbe giden bir yol bu zaten.
-özlemek son çaremiz mi peki?
-özlemek çare değil bir oyun, dengesini kur bakalım.
-özlemek bencil bir şey mi peki?
-özlemek sen ve özlediğin kişiyle olabilir sadece.
-özlemek neden var peki?
-özlemek bizi var ediyor, o yüzden var.
her yerde bir kırmızı var. #62
Nisan 30, 2024
Nisan 29, 2024
aynı dertten muzdarip #77
yaralar derin, seneler kadar
terapik dialoglar #85
ben: pardon bir geçebilir miyim? pardon pardon
bir başkası: kem küm eh
ben: çok pardon, bir geçeyim
bir başkası: geç güzellik
ben: az müsaade, bir geçeyim pardon
bir başkası: yaa saçların çok güzeel
ben: hehe
Nisan 28, 2024
her yerde bir kırmızı var. #61
arada olur öyle #170
aynı dertten muzdarip #76
it hurts to feel
it hurts to hear
it hurts to face it
it hurts to hide
it hurts to touch
it hurts to wake up
it hurts to remember
it hurts to hold on
turn my head!
the hurt's relentless
the hurt of emptiness
the hurt of wanting
the hurt of going on
the hurt of missing
the hurt is killing me
turn my head!
arada olur öyle #169
isviçreli bilim adamları dün gece ne yapıyordu bilmiyorum ama ben isviçreli tatlı bir kadınla güzel bir gece geçirdim. ja ja, cool!
Nisan 26, 2024
arada olur öyle #168
son zamanlarımda sabaha karşı beş ve civarında uyandığım, veya o saate kadar uyuyamadığım, gün sayısı bir hayli fazla. sabah ezanına uyanamayan bir hoca varsa bana söylesin, çekinmesin lütfen. erkenden uyandırayım da ezanını okusun, n'olcak. sevaba girerim belki.
aynı dertten muzdarip #75
Nisan 25, 2024
algı böyle bir şey evet #156
kilitler var, kapıları kapatır
çocuklar sarıldı cani sulara
...
Nisan 24, 2024
algı böyle bir şey evet #155
bazılarımız onu geriye doğru işliyoruz,
atalarımızın adımlarını izleyerek.
ve bazılarımız onu öne doğru işliyoruz,
çocuklarımıza karşı çıkarak.
kafamın aynı olduğu adamlar #99
ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
zaman adlı denizde bir gün bir lahza için
demirleyemez miyiz?
ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
seyrine doymadığı o canım su yanında
bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak,
oturdum tek başıma!
altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
ve böyle serpilirdi rüzgarlarla köpüklerin
o güzel ayaklara.
ey göl, hatırında mı? bir gece sükut derin,
çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta,
suları usul usul yaran kürekçilerin
gürültüsünden başka.
birden şu yer yüzünün bilmediği bir nefes
büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi
sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
şu sözleri söyledi;
‘‘zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler, siz
akmaz olunuz artık!
en güzel günümüzün tadalım o süreksiz
hazlarını azıcık!
ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
hep onlar için akın;
günleriyle birlikte dertlerini götürün,
mesutları bırakın.
nafile isteyişim geçen saniyeleri;
akıp gidiyor zaman.
geceye: ‘‘daha yavaş!’’ deyişim boş; tan yeri
ağaracak birazdan.
sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
kadrini bilmeliyiz!
insan için liman yok, sahil yok zaman için,
o geçer, biz göçeriz!..’’
kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
matem günleri kadar?
nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
demek vefasız zaman o demleri bir daha
geri getirmeyecek?
loş uçurumlar: mazi, boşluklar, sonrasızlık,
acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
alıp götürdüğünüz derin hazları artık
vermez misiniz geri?
ey göl! dilsiz kayalar! mağaralar! kuytu orman!
siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
ne olur, ey tabiat o günlerin saklasan
bari hatırasını!
sakin demlerde olsun, deli rüzgarda olsun,
güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
o kapkara çamlarda, sularına upuzun
dökülen kayalarda!
ister meltemlerinde, bir ürperişle esen
seslerde, ister uzak ister yakında olsun,
yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
ay ışığın olsun!
kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
meltemini dolduran kokular, hep beraber,
ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
desin ki: ‘‘seviştiler!’’
Nisan 19, 2024
yol çizgileri #66
algı böyle bir şey evet #153
yabancılaştı yüzün, dokunuşundu hüzün,
anladım o saatte başlamıştı ayrılık.
hafifledi ellerin, vücudumdaki yerin,
başının izi yoktu başlamıştı ayrılık.
veda bile etmedik, karar vermedik bile,
neydi esirgediğimiz, bu acelemiz niye?
son bir sigara içelim öyle git gideceksen,
ne olur yavaş iç, yavaş iç dönmeyeceksen!
...
Nisan 17, 2024
arada olur öyle #166
dizime başını düşür, uyu
saçlarım yüzünde gezsin
geceler uzun, geceler boyu
ben yorgun, sen güzelsin
Nisan 16, 2024
benim aklım köşeli #128
var mı rüya takasına girmek isteyen gözükara birisi?
benim rüyalarım için ihtiyacınız olan şey sadece biraz cesaret ve kapsamlı bir sağlık sigortası.
yol çizgileri #65
algı böyle bir şey evet #152
anayasa'nın on ikinci maddesinden güç alarak bugüne kadar kaç kadınla öpüştüğümü düşündüm; genç yaşlarımda öpüştüğüm ilk yıldan bu yıla kadar geçen yıllar içerisinde böyle bir deneyim yaşamış olmama sevindim ama bu geceyi 'olsa da öpüşseydik' dediğim kişiyle öpüşmeden bitirecek olmama da üzüldüm. anayasal tüm haklarımı kullanıyorum.
anayasa madde on iki – herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
Nisan 14, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #96
yol çizgileri #64
Nisan 13, 2024
algı böyle bir şey evet #151
algı böyle bir şey evet #150
Nisan 12, 2024
Nisan 09, 2024
arada olur öyle #165
an anı kovaladı, günler günleri kovaladı, yıllar yılları kovaladı derken yalnızlığa da alıştım böylece.
Nisan 07, 2024
yol çizgileri #63
-doğuştan.. doğuştan denmez aslında, hamileyken babasından ağır bir dayak yemiş.
-babası nerede?
-sinop'ta.
-hapisanedeki?.. geçen gün uğur ablayı hapishaneye giderken gördüm.
-sevgilisi.
-onun için mi bu şehirdesiniz?
-...
-sen?
-uzun hikaye, karışık.. bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı'da. babası zabıtaydı, alkolik hasta bir adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu, anasıyla yoksul perişan. bizim tuzumuz kuruydu hacı babam yapmış bir şeyler. bir de zagor vardı, bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filmciydi yeşilçam'da. cepçilik, arpacılık her yol vardı itte. ama sevimli yakışıklı oğlandı, bizimkini aşık etmiş kendine. ben efendi oğlanım okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa hep askerliği bekler, dört sene kaldı üç sene kaldı.. sonunda o da geldi gittik. bizden herkes bunu bekliyormuş, gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü kız bulundu çeyiz falan filan, nikahlandık. iki taksi bir dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bir gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam görür görmez cızz etti içim. böyle basma bir etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bir bluz, saçlar maçlar, pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün, tabi taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bir soruşturma; dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede, ama asıl zagor'a kesikmiş. zagor da kaftiden içeride o sıra. bir gün süslenmiş püslenmiş zırt geçti dükkanın önünden, bir yazıldım peşine; tuhafiyeciye girdi, pastaneden çıktı, minibüs otobüs geldik sağmalcılara. benim içimde bir sıkıntı, işi anladım tabii, zagor'u ziyarete gidiyor. bir tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım, çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içeriden çıktı, sonra bir duyduk kaçmış bunlar. altı ay mı, bir sene mi? kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bir daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor, biri polis. ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar, kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagor'a sonra komalık. ankara'da oluyor bunlar. bizimki bir gün çıkageldi mahalleye, zagor içeride, en iyisinden müebbet. bir sabah dükkana geldim baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım, anlayınca içim cızz etti. cızz etti de ne, tornavida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat.. ama bu sefer başka güzel orospu. orhan'ın şarkıları gibi kalktı böyle dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor'a avukat tutacakmış, ileride öderim dedi. esnafız ya biz de nasıl? diye sormuş bulunduk; orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bir şey oturdu ağlamaya başladım. ama ne ağlama. işte o gün bir inandım orospuya tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor'a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç, ha birini şişledi ha firara teşebbüs o şehir senin bu şehir benim cezaevlerini gezip duruyor. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım ben de onun peşinden. önce dükkan gitti, ardından taksiler, karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem zanaat yok, bu durmuyor hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyor milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım; evlenelim, pederi kandırırım, zagor'a bakarız. yok.. kancık köpek gibi izini sürüyor itin. ne yaptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul'a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kâr etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bir kersinde döndüm biriyle evlenmiş bu, hamile. beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, oh dedim kurtuluyorum.. bu da akıllanmış görünüyor, yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyor başka bir şey demiyor. sinop'ta oluyor bunlar. ben de döndüm istanbul'a. doğuma yakın zagor bir isyana karışıyor yine. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor yine, o halinle kalk git sen diyarbakır'a. üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyor tabii, dönünce bir dayak buna eşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyor, durum hemen anlaşılmamış. ortaya çıkınca bir gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı, çocuğu da alıp vınn diyarbakır'a, zagor'un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. ben o ara istanbul'da taksiden yolumu buluyorum. epey bir zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor'un diyarbakır'da cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bir gece bir büyükle eve geldim, hepsini içtim. zurnayım tabii. bir ara gözümü açıp baktım karlı dağlar geçiyor. bir daha açtım, başımda bir çocuk kalk abi diyarbakır'a geldik diyor. baktım, sahiden diyarbakırdayım. bir soruşturma. kale mahallesi vardır oranın, bir gecekonduda buldum malımı, bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı, hiç bir şey demedik. o gece oturup düşündüm, oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli. eğ başını usul usul yürü şimdi. o gün bu gün usul usul yürüyorum işte.
benim aklım köşeli #125
kafasında minimum bir tahtası eksik olan kişiler, yani toplumun tabiriyle deliler, öldüklerinde tahtalı köyü boylarlar. tahtalı köye başka hiç kimse kabul edilmez. biz deliler rahatça yaşarız tahtalı köyde.
Nisan 06, 2024
benim aklım köşeli #124
kendi kendime nasıl bir oyun kurduysam artık, ne geliyorsa kendince öyle olduğu gibi yaşanıyor. yıllar evvel düşündüğüm olası şeyler yıllar sonra zamansızca oluveriyor, gördüğüm imgeler kendince beliriyor, merak ettiğim şeyler ise kendi kendine cevaplarını buluyor. tüm bunların arasında rüzgarda özgürce savruluyorum.
hayatı iyisiyle ve kötüsüyle kabul ettiğim için mutluyum. bazen canım yanıyor ama mutluyum. bazen hayatın güzelliğine şaşırıyorum ve yine mutluyum. tüm bunların arasında rüzgarda özgürce savruluyorum.
Nisan 04, 2024
Nisan 03, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #93
anın için taşa tutar il beni
gündüz hayalimde gece düşümde
kumdan kuma savuruyor yel beni
algı böyle bir şey evet #147
bilim, beden bir makinedir, diyor.
reklamlar, beden ticari bir iştir, diyor.
beden, ben bir karnavalım, diyor.
algı böyle bir şey evet #146
tüm o sevgilerimi geri ver, bırak
her yerde bir kırmızı var. #60
magda lemonnier gazetelerden kelimeler kesiyor. bu farklı boyutlardaki kelimeleri kutularda saklıyor. kırmızı kutuda öfkeli kelimeleri saklıyor, yeşilde aşk dolu kelimeleri. mavi kutuda tarafsızları. sarı kutuda hüzünleri. saydam kutuda da büyülü kelimeleri saklıyor.
bazen kelimeler istedikleri gibi karışsın diye kutuları açıp masanın üzerine boca ediyor. o zaman kelimeler ona olmakta olanı anlatıyor ve olacakları haber veriyor.
Nisan 01, 2024
aynı dertten muzdarip #74
önceki bir muzdarip dertlerde dediğim gibi; herkes kendi hayatıyla meşgul, herkes kendi hayatında yaşıyor. herkes bir hayatın içerisinde ve o hayatı yaşıyor. aynı dertlerden muzdarip insanlar da kendi hayatında bir şekilde var oluyorlar.
algı böyle bir şey evet #143
ölüm yavaşça yavaşça
kalem alıp yaz derdimi
gülüm yavaşça yavaşça
kafamın aynı olduğu adamlar #92
nesini söyleyim canım efendim
gayri düzen tutmaz telimiz bizim
arzuhal eylesem deftere sığmaz
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selam vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
serdarî halimiz böyle n'olacak
kısa çöp uzundan hakkını alacak
mamurlar yıkılıp viran olacak
sonunda dağılır ilimiz bizim
arada olur öyle #164
Mart 31, 2024
Mart 30, 2024
algı böyle bir şey evet #142
gezintiye çıkmanın sırrı, kendi dik kafalılığımızın esiri olmuş, meşgul ve kutuplaşmış yaşamlarımızda nadiren karşılaştığımız, zihnin bu 'müsait olma' halinde saklıdır. müsait olmak, vazgeçmenin ve eylemin az rastlanır bir sentezidir ve yürürken zihnin bütün melekelerini harekete geçirir. ruh âdeta görüntüler dünyasına uygun hale gelir. ne kimseye verecek hesabı vardır, ne de tutarlı olmak zorundadır. neticesiz bu oyunda, dünya, aylak aylak gezen maymun iştahlı kimseye, ciddi ve sistematik gözlemciye nazaran kendinden daha fazla şey bırakıyor olabilir.
bütün bu keşif ve sevinçleri sadece açık bir zihinle yürüyenler tecrübe edebilirler. gezintiye çıkmak bir yöntemmiş gibi, gezintiyi buna asla alet etmemek gerekir. ilkbahar güneşi tarafından çağrılıp, sırf kendine biraz zaman ayırmak için işiyle ilgilenmeyi bırakabilen kişinin karşısına kendiliğinden çıkar bu keşif ve sevinçler. açık bir yürekle, işleri ve kaderi bir anlığına kenarda bırakma arzusuyla çıkılmalıdır gezintiyle. gezintiden hiçbir kâr beklemiyorsak, meşguliyetlerimizi ve kaygılarımızı ardımızda, çekmecelerde bırakabiliyorsak, işte o zaman gezintiye çıkmak, var olmanın hafifliğini, kendiyle ve dünyayla özgür bir uyum içinde olan ruhun yumuşaklığını yeniden keşfe, o karşılıksız estetik âna dönüşebilir.
Mart 29, 2024
her yerde bir kırmızı var. #59
salındı bahçeye girdi
çiçekler titredi, durdu
mor menekşe boynun eğdi
gül kızardı hicabından
algı böyle bir şey evet #141
bugün en önemli şeyin hiç kimse tarafından aldatılmamak olduğunu sanırsın. ama hayatının güneşi asıl senin hiç kimseyi aldatmamaya çalıştığın gün doğacaktır.
yol çizgileri #61
gezerken şu yere uğradı yolum,
bu yerlerde böyle güzel olur mu?
kuğum seni uçurmuşlar gölünden,
bu göllerde böyle kuğu olur mu?
algı böyle bir şey evet #140
yaşama tarzı hayatımızı istediğimiz gibi yaşamamız demektir. birçok insanların hayatlarında bir hedef yoktur, bu yüzden hareketlerini düzenleyemez, belli bir idealden yön alamazlar. böyle insanların çalışması da bir oyalanmadan başka bir şey değildir. halbuki gerçek çalışmanın ilk şartı karakterin ve ahlaki sorumluluğun gelişmesi, bir karara varmasıdır. insan aldırmazlığı ancak bu şekilde yener, hayatını da bir düzene koyar.
bu düzenleme kabiliyeti iyi ile kötüyü ayırt etmekle başlar. bu ayırt etme çok önemlidir çünkü bütün kararlar buna bağlıdır.
bugün böyle seçme diye bir şey yok. bu yüzden de birçok gençler iyi, akıllı, uslu, temiz giyimli, düzgün vücutlu oldukları halde ruhlarında bir bozukluk var. böyleleri farkında olmadan ahlaksızlığa başlayıverir. çünkü disiplin sahibi değildirler. yalan söylemek istemeseler bile, gerçeği söylemek duyguları da yoktur. böylece yaşadıkları anın akıntısına kapılarak her şeyi yapabilirler. hayatta utandırıcı bir duruma düşmek istemiyorsak kendi kendimize sıkı bir disiplin sahibi olmamız gerekir.
Mart 28, 2024
arada olur öyle #163
kafamın aynı olduğu adamlar #91
algı böyle bir şey evet #139
içimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki
bölünmüş bir hatırayım ben dünyaya dağılan
ve şimdi biliyorum neden yaş akıyor
atımın sol gözünden
arada olur öyle #162
algı böyle bir şey evet #138
bir çocuk kayaya oturdu, taş attı denize
deniz doğdu
sonra güneşi uydurdu, ısındı elleri
bulutlardan koptu bir yağmur
hem ılık hem de mağrur, ıslattı saçını
saçları doğdu
denize özenmiş iskele üstüne binse de içine çekti onu
çürüdü zamanı unutunca, hesapsız atlayınca
uçurumlardan
algı böyle bir şey evet #137
resimler sarı güneşsizlikten
ve sen ve ben değirmenlere karşı
...
Mart 27, 2024
algı böyle bir şey evet #136
içine işlemiş sır, derdin ne?
sağımı solumu kaplıyor bu kara orman
...
arada olur öyle #161
güzelim toprak, güzelim hava, güzelim ağaç ve şaraba dönecek güzelim üzüm taneleri; teşekkürler. en güzel gecelerimde toprak, hava, ağaç, ben ve bir kadın ve şaraba dönmüş üzüm taneleri var. güzel gecelerim var.
terapik dialoglar #83
-ne sakini lan bırak beni, duymuyor musun adam ben sanata inanmıyorum diyor?!
algı böyle bir şey evet #135
güzelliğin on par'etmez bu bendeki aşk olmasa
eğlenecek yer bulamaz gönlümdeki köşk olmasa
insan hayatındaki devinimi, tüm bu evreni, dönen yıldızları, delice halleri, kendi kendini yaratan bu gerçekliği, sevmenin ve sevilmenin değerini, en nihayetinde de tüm bu olan bitenin özetini buluyorum hep bu dizelerde. neyin nerede başlayıp nerede biteceğini anlatan onlarca şey var ama bu anlatılanlar bir başka. içinde sevgi var. olsa olsa bu kadar güzel tasvir edebilirsin insan hayatındaki devinimi.
senden aldım bu feryadı, bu imiş dünyanın tadı
anılmazdı veysel adı, o sana aşık olmasa
arada olur öyle #160
paralel dünyadaki yaşlanmış halini -kendini- birkaç adım önünde hızlıca yürürken görmek. seni fark etmeyecek kadar dalgın, yürüyor. ne düşünüyor acaba? nereye yetişiyor?
benim aklım köşeli #122
aşağıspiraller köyü: kafası karışmışların ve kendine sarılanların buluşma noktası. meydanda çeşme de var, kafalar rahat.
algı böyle bir şey evet #134
puedes pensarlos
y puedes tocarlos
y puedes sentirte cerca de su pecho
...
pero volverán
cuando estemos contentos
cuando cumplamos sueños
nos acompañarán
hasta el final
y luego volverán
en sueños
Mart 26, 2024
yol çizgileri #60
Mart 25, 2024
algı böyle bir şey evet #133
sıcak öğlesonlarında seviş benimle
bahar günleri dereboylarında seviş benimle
ne olursa olsun sabahları seviş benimle
Mart 22, 2024
Mart 21, 2024
Mart 20, 2024
algı böyle bir şey evet #132
...
Mart 19, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #90
hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyehatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım. bütün doğaya efendisiymişim gibi hükmediyorum; manzaralar arasında aylak aylak dolaşan yüreğim, çarpmasına vesile olanlarla birleşip özdeşleşiyor, büyüleyici hayallere sarmalıyor kendini, nefis duygularla sarhoş oluyor.
Mart 16, 2024
arada olur öyle #159
aklım hep rüyalarda
...
...
arada olur öyle #158
saçların var yüzüne düşen, saçların ki kıvır kıvır
içiyoruz ağır ağır, acele yok gereği yok
bu an bu hava, deniz, her şey burada kalsın
her yerde bir kırmızı var. #58
Mart 15, 2024
Mart 14, 2024
yol çizgileri #58
en ünlü cümlelerinden biri mezar taşına kazındı: filozoflar dünyayı çok farklı biçimlerde yorumladılar, ama asıl mesele onu değiştirmek.
algı böyle bir şey evet #130
her şey dün gibi inan gelir geçer
benim aklım köşeli #120
sabah evden çıkarken dilimizde bir şarkı var; şarkı, geceden kalma rüyalardan.
bir evin bir odasında uyuyuşumuz var bitmeyen ve yorgun bir gecede, ne güzel. başka bir evin başka bir odasında sabah bir uyanışımız var oldukça geç bir saatte, ne güzel. ne güzel döndük ana caddeden bir sokağa, dik bir yokuşu tırmandık sonra. ağaçlı bir yoldan geçişimiz var mesela, denizi solumuza almışız öylece duruyor solumuzla yanyana. o an sana bir bakışım var, ne güzel. sana baktığım o an dönüp bana bir bakışın var, ne güzel.
ne güzel ellerim var, sen söyleyince güzelleştiler. ne güzel gözlerin var, ben söyleyince güzelleştiler. bir kapıdan içeri girmiştik günlerden bir gece, karanlık ve biraz sinik, herkes kendi kendiyle. ne çok insan var. bir kapısından içeri girdiğimiz o yerden çıkıp bir başka kapıdan geçmiştik az ilerisinde, her yerin kargaşası kendinde. ne çok gürültü var. aynı şeyi düşündük belki de; ne yapıyor bu insanlar? sonra bir kapıdan daha geçip birbirimizi görüşümüz var. aynı şeyi hissettik o kesin; ne yaşıyoruz biz?
akşam eve dönerken dilimizde bir şarkı var; şarkı, gündüzden kalma rüyalardan.
kafamın aynı olduğu adamlar #88
Mart 12, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #87
don kafa, don, öyle feci don ki
atıp yaka paça, bu hayatı taça
eni sonu andı, zamandı
yine de hadi yap
bi' fon kafa ton, öyle bi' ağır ki
sok başı kuma, gül yine de buna
sizi, bizi yok ki, bok ki
yine de hadi bas
yalan dolan, talan dolan
Mart 11, 2024
terapik dialoglar #82
kubilay: bana anlattığın bütün ülkeleri ne zaman vakit buldun da gördün bilmiyorum. bu bahçeden hiç ayrılmamışsın gibi geliyor bana.
polo: benim gördüğüm ve yaptığım her şey, kafamda, bu bahçedeki aynı sükûnetin, aynı alacakaranlığın, sadece yaprak hışırtılarının bozduğu aynı sessizliğin hüküm sürdüğü bir yerde anlam kazanıyor. yaşamım timsahlarla yemyeşil bir nehrin akıntısına karşı boğuşmakla ya da gemi ambarlarına indirilen tuzlu balık fıçılarını saymakla geçse de, düşünmek için dikkatimi yoğunlaştırdığım an kendimi akşamın bu saatinde hep bu bahçede, senin yüce huzurunda buluyorum.
kubilay: ben burada olduğumdan emin değilim, senin bana anlatacağın ülkeleri fethetmek için ordumun başında kan ter içinde at koşturacak ya da kuşattıkları kalenin surlarına merdiven dayayan savaşçıların parmaklarını uçuracak yerde, burada, fıskiyelerin yankısını dinleyerek kırmızı mermer çeşmelerin arasında mı dolaşıyorum bilemiyorum.
polo: belki de bu bahçe yarıya inmiş gözkapaklarımızın gölgesinde yaşıyor sadece, oysa ikimiz de hiç aralıksız sürdürdük kendi işlerimizi: sen savaş meydanlarında tozu dumana katmayı, ben uzak pazarlarda karabiber ticaretini; ama gürültü patırtının, kalabalığın ortasında ne zaman gözlerimizi şöyle biraz kapatsak, görmekte ve yaşamakta olduğumuz şeyleri gözden geçirmek, bir sonuca varmak, uzaktan bakmak üzere ipek kimonolarımızla buraya çekilmek hakkı doğuyor ikimize de.
kubilay: belki de bu konuşmamız şu anda çöpleri karıştıran, buldukları paslanmış kırık eşya, kumaş ve kağıt parçalarını bir araya toplayan kubilay han ve marco polo adlı iki meczup arasında geçiyor, kötü bir şaraptan birkaç fırt çekip sarhoş olmuşlar, doğu'nun tüm hazinelerinin karşılarında parladığını görüyorlar.
polo: belki de dünyadan geriye çöplüklerle kaplı belli belirsiz bir yer, bir de yüce han'ın sarayının asma bahçesi kaldı. onları birbirinden ayıran bizim gözkapaklarımız, ama hangisi içeride hangisi dışarıda belli değil.
benim aklım köşeli #118
içeriye attığın ilk adımla birlikte seni karşılayan -belirtmeliyim ki kedine özgü ve baş döndürücü- bir koku var odamda. o adımı atıp da artık içeride olduğun an seni saran bu koku her şeyin kokusu; ne istersen onun kokusu geliyor burnuna. neysen o oluyorsun. biraz yılların biraz hayatın biraz da benim payım var bunda. ve odanın tabii ki. odayla kendimizi burada bulduk; içerisinde yaşayan ilk insan benim, odam ilk defa bir insanla yaşıyor. tanışmıyorduk. artık alıştık, bu baş döndürücü kokularla mutluyuz. odaya şimdilerde yeni kokular karışıyor. oda, her gün sonunda benimle konuşuyor. zaten ben de en çok ona anlatıyorum insan olmanın ne demek olduğunu.
Mart 10, 2024
aynı dertten muzdarip #73
eksilmesin dudağından gülüşün
eksilse yaşamından güneş
yüzün kararmasın gecede, gülümse düşlerinde yine
nereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü
alıp kanatlarına umutlarını geçmişin
...
isterse uçsun turnalar, isterse gitsin gökyüzü
alıp kanatlarına bulutlarını rüzgarın
...
her yerde bir kırmızı var. #57
her parmağında ayrı bir renk var. kırmızı, küçük parmağın olmuş. dokunuşu kadifeden, rengarenk.
Mart 08, 2024
algı böyle bir şey evet #128
büyümek sadece genellemelerle, benzerliklerle, var olma çeşitlerine karşı duyarlı olmak demektir. ormanlar, dağlar, ovalar, etrafımızdaki her şey anlaşılır; biz yetişkinler için bütün yollar aynı büyük manzaranın içinde toplanır. yetişkin kimse her şeye ardında bıraktığı yılların tepesinden bakar. tecrübeyle gelen bakış açısıysa her şeyi aynı seviyeye çeker, bir araya yığar, yavanlaştırır. her şey aynıya döner. yetişkin, evinin bir ülke içinde olduğunu ve ona varacak pek çok farklı yol bulunduğunu bilir.
çocuk içinse yolun ürkütücü, tekinsiz bir yanı vardır. her yol farklı bir dünyadır âdeta. birbirlerine benzemezler ve farklı evrenlere çıkarlar. çocuk çoktan farkındadır iki ağacın aynı olmadığının; hatları, boğumlu dalları, eğri büğrü gövdeleri onları birbirinden ayrı kılar. iki dut ağacı ya da iki meşe değil, şövalyeyle büyücü ve canavarla çocuktur onlar. peki, kendi eşsiz ağaç sıraları, eşsiz nitelikleri, eşsiz yol renkleri ve rastlanabilecek eşsiz insanları olan iki gezinti hakkında ne söylenebilir? her birinin farklı bir hikâyesi vardır, her biri farklı sakinleri ve hayaletleri olan farklı bir krallığın kapılarını aralar.
kafamın aynı olduğu adamlar #85
neşe, haz, huzur, mutluluk... günümüzde hepsi aynı kefeye konuyor. antik yunan bilgeleri bu iyi olma hallerini birbirinden ayırmaya büyük özen gösterirdi ve felsefe okulları da birbirinden ona göre ayrılırdı. bir süreliğine, bütün felsefe okulları bilgeliğin herkese kendi varlığının ışığını bulma olanağı vermesi gerektiği yönünde hemfikir olsa da, hayatın anlamı olarak görülen ve üstüne çokça düşünülmüş bu halin tanımı üzerinde fikir ayrılıklarına düşmüşlerdir. kireneliler, epikürcüler, şüpheciler, platoncular, hepsi de bu iyi olma halini neşe, mutluluk ya da huzura dayalı olarak birbirinden tamamen farklı şekillerde tanımlamışlardır.
fakat yürüme deneyiminin bu farklılalıklarla alakası yoktur. yürümek iyi olma hallerini farklı durumlara göre farklı derecelerde hissetme şansı vermek suretiyle bütün olasılıklara açıktır. yürümek bütün büyük kadim bilgeliklere iyi bir girizgâhtır.
geleceğe not #35
bugün dünya kadınlar günü.
tarih boyunca, ilahi ve insani -hepsi de erkek- birçok düşünür, değişik sebeplerle kadın konusuna kafa yordular:
-kimisi anatomisiyle ilgilendi,
aristoteles: kadın eksik bir erkektir.
akinolu aziz thomas: kadın doğanın bir hatasıdır, düşük nitelikli bir spermden doğar.
martin luther: erkeklerin geniş omuzları ve dar kalçaları vardır. zekayla donatılmışlardır. kadınlarınsa, çocuk doğurup evde otursunlar diye, dar omuzları ve geniş kalçaları vardır.
-kimisi doğasıyla,
francisco de quevedo: tavuklar yumurta yumurtlar, kadınlar boynuz takar.
şamlı aziz john: kadın dik kafalı bir eşektir.
arthur schopenhauer: kadın uzun saçlı ve kıt akıllı bir hayvandır.
-kimisi de kaderiyle,
incil'e göre, yahve kadına şöyle dedi: erkeğin sana hükmedecek.
kuran'a göre, allah muhammed'e şöyle dedi: iyi kadınlar yumuşak başlı olanlardır.
algı böyle bir şey evet #127
hayatta tek bir gerçek yok, bunu yaşadıkça anlıyorsun. her olası gerçek 'lütfen beni var et' diye sesleniyor; duyabilmek için sadece zihnini serbest bırak ve hayatın içinde kal.
yol çizgileri #57
bir sonraki ayın bu gününde sabah gözümü nerede açacağımı bilmiyorum. yolda olmaya her gün biraz daha yaklaşıyorum. günler, belirsizliğin güzelliğine doğru ilerliyor. günler, hayallerimin seyrini bekliyor. perde hep açık. heyecanlıyım.
(gelecekten not: sabah gözümü evimde açtım, yolda olamadım, planlarım ve hayallerim buzlukta)
benim aklım köşeli #117
Mart 07, 2024
benim aklım köşeli #116
algı böyle bir şey evet #126
aynı dertten muzdarip #72
arada olur öyle #156
arada olur öyle #155
sessizlik sensin geceleri.
fincana kahve koydum gel, bugün şeytana uydum gel.
dağıldım gecenin karasına, artık kimse kıramaz beni.
anlardım aklımdan geçenleri, sustukça konuştuk sanki.
Mart 06, 2024
algı böyle bir şey evet #125
algı böyle bir şey evet #124
böyle diyordu. ayrıca iki gününü kaybettiğini söylüyordu: bir pazartesi ve bir salı, umutuzca onları arıyordu ama bu günleri hiçbir yerde bulamıyordu.
ölümü kolay olmadı. her seferinde daha az nefes alıyordu. sonunda, sondalara bağlı acı çekerken, yalnızca şunu kekeleyebildi:
"ne uzun bir yokuş."
ve öldü, ne düşlerini ne de onun olan ama ondan kaçan günlerini bulamadan.
başka çok az şeyi vardı. fernando rodriguez asla bir şeye sahip olmak istemedi. hiçbir şeyin sahibi oldu, çıplak bir adamdı; peşinde çocuklar, deliler ve kuşlarla çırılçıplak yürüdü.
terapik dialoglar #79
"peki köprüyü taşıyan taş hangisi?" diye sorar kubilay han.
"köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi", der marco.
kubilay han sessiz kalır bir süre, düşünür. sonra ekler: "neden taşları anlatıp duruyorsun bana? beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer."
marco cevap verir: "taşlar yoksa kemer de yoktur."
algı böyle bir şey evet #123
herkesin yüzü ve işareti vardır, hepimizin var. köpeğin ve yılanın, martının, senin ve benim, biz yaşayanların, önceden yaşamış olanların ve bütün yürüyenlerin, sürünenlerin ya da uçanların. hepimizin yüzü ve işareti vardır.
buna inanır mayalar. ve işaretin, görünmez olanın, görünenlerden çok daha fazla yüzün varlığına inanırlar. seni işaretinden tanıyacaklar.
algı böyle bir şey evet #122
hiçbir yere çakılı değil. dağların, ağaçların kaderleri köklerindedir, ama deniz bizim gibi avare hayata mahkumdur.
deniz tutkunları: bizler, kıyı insanları, toprağın yanı sıra denizden de yaratıldık. farkında olmasak da çok iyi biliyoruz ki, sisli puslu havalarda şehrin sokaklarının kabarmış dalgaları arasında bardan bara yol alırken aslında o gece bizi bekleyen limana ya da deniz kazasına yolculuk ediyoruz.
terapik dialoglar #78
mevsimler geçip yolculukları sürdükçe, marco, tatar dilini, çeşitli ulusların kullandığı deyimleri, kavimlerin lehçelerini öğrendi. anlattıkları yüce han'ın isteyebileceğinden de kesin ve ayrıntılıydı artık ve han'ın hiçbir sorusu yoktu ki cevaplayamasın, hiçbir merakı yoktu ki gideremesin. ama gene de belli bir yerle ilgili bir bilgi, han'ın kafasında, marco'nun o yeri anlatırken kullandığı ilk jesti veya ilk nesneyi çağrıştırıyordu. yeni veri o amblemle bir anlam kazanıyor ve birlikte ambleme yeni bir anlam ekliyordu. belki de imparatorluk, zihnin hayallerle yarattığı bir burçlar kuşağı sadece, diye düşündü kubilay.
kubilay han, "tüm amblemleri tanıdığım gün," diye sordu marco'ya "imparatorluğuma sahip olabilecek miyim nihayet?"
cevap şöyleydi: "hiç heveslenme hünkarım: o gün sen kendin amblemler arasında amblem olacaksın."
yol çizgileri #56
"diğer elçiler beni kıtlıklar, yolsuzluk ve suikastlar konusunda uyarıyorlar, ya da yeni bulunan türkuvaz madenlerinden, samur postlarının ucuzluğundan, kakmalı şam hançeri satışlarıyla ilgili bize yapılan tekliflerden söz ediyorlar. ya sen?" diye sordu yüce han, polo'ya. "sen de uzak ülkelerden dönüyorsun ve bana bütün söyleyebileceğin, akşam, evinin eşiğinde oturmuş, serinleyen birisinin aklına gelebilecek düşünceler. peki ne anlamı var öyleyse bunca yolculuğun?"
"vakit akşam, sarayın merdivenlerinde oturmuşuz, tatlı bir rüzgar esiyor," dedi marco polo. "sözlerim, senin etrafında hangi ülkeyi kurarsa kursun, bu sarayın yerinde kazıklar üzerine kurulmuş bir köy de olsa, meltem sana çamur dolu bir nehir ağzının kokusunu da getirse, sen hep kendi durduğun yere benzer bir yerden göreceksin onu."
"biliyorum," dedi han, "benim bakışım, düşüncelere boğulmuş, dalgın birinin bakışı. peki ama ya seninki? sen takımadaları, tundraları, sıradağları aşıyorsun. buradan hiç ayrılmasan da olurdu aslında." venedikli, kubilay'ın kendisine kızdığı anların kendi kafasındaki bir düşüncenin mantık çizgisini daha iyi izleyebilmek istediği anlar olduğunu, kendisinin vereceği cevapların, yapacağı itirazların ise, han'ın kafasında çoktan oluşmuş özgür bir konuşmada tek tek yerlerini bulduğunu biliyordu. bunun anlamı şuydu: ikisi arasında sorunların ve çözümlerin söze dökülüp dökülmemesi ya da her birinin kendi kafasında bunların ve çözümlerin söze dökülüp dökülmemesi ya da her birinin kendi kafasında bunları sessizce evirip çevirmesi pek fark etmiyordu. nitekim her ikisi de sessiz duruyor, yarı kapalı gözlerle yastıklara gömülmüş, hamaklarda sallanarak uzun amber pipolarını tüttürüyorlardı.
marco polo, uzak kentlerin yabancı semtlerinde kendisini ne denli yitirirse, oraya varmak için geçtiği diğer kentleri o denli anladığını ve yolculuklarının duraklarından tekrar geçtiğini, demir aldığı limanı, gençliğinin geçtiği tanıdık mekanları, evinin civarını ve çocukken koşturduğu küçük venedik meydanını tanımayı öğrendiğini söylediğini hayal ediyordu (ya da kubilay han onun cevabını hayal ediyordu).
bu noktada kubilay, şöyle bir soruyla polo'nun sözünü kesiyordu ya da kestiğini hayal ediyordu, ya da marco sözünün kesildiğini hayal ediyordu: "hep başın arkaya dönük mü ilerlersin sen?" ya da "gördüğün şey hep geride kalan mıdır?" ya da daha doğrusu "yalnız geçmişe mi senin yolculuğun?"
bütün bunlar, aslında marco polo anlatabilsin ya da anlattığını hayal edebilsin ya da anlattığı hayal edilebilsin ya da nihayet kendi kendisine, aradığının hep önündeki bir şey olduğunu ve söz konusu geçmiş bile olsa, bunun, o yol aldıkça, adım adım değişen bir geçmiş olduğunu anlatmayı başarabilsin diyeydi, zira yolcunun geçmişi, tamamlanmamış bir güzergaha göre değişir: her geçen günün üzerine bir gün daha eklediği yakın geçmiş değil, çok daha uzak bir geçmiştir bu. her yeni kente geldiğinde yolcu, bir zamanlar kendisinin olduğunu artık bilmediği bir geçmişini bulur yeniden: artık olmadığın ya da sahip olmadığın şeyin yabancılığı, hiç senin olmamış yabancı yerlerin eşiğinde bekler.
bir kente girer marco; bir meydanda, birinin, geçmişte kendisinin olabilecek bir yaşamı ya da bir anı yaşadığını görür; çok zaman önce, bir yol sapağında, saptığı yola değil de onun tam karşısındakine sapsaydı ve uzun zaman dolaştıktan sonra dönüp o meydandaki o adamın yerinde durmuş olsaydı, orada, o meydanda o adam değil, kendisi olabilirdi şimdi. marco, bu gerçek ya da kuramsal geçmişinin dışındadır artık; duramaz; kendisini bir başka geçmişini, ya da bir olasılık, geçmişte onun olası bir geleceği olmuş ve şu anda bir başkasının şimdisi olan bir şeyin beklediği bir başka kente kadar devam etmelidir yoluna. yaşanmamış gelecekler, geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları.
"bütün bu yolculuklar geçmişinin yeniden yaşamak için mi?" diye sordu bu noktada han. şöyle de sorabilirdi aslında: "büyün bu yolculuklar geleceğini yeniden bulmak için mi?"
şöyle cevap verdi marco: "başka yer, negatif bir aynadır. yolcu sahip olduğu tenhayı tanır, sahip olmadığı ve olmayacağı kalabalığı keşfederek."
Mart 05, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #83
insan bir ekin misali
seni eken biçer bir gün
*
bin yaşasam hesap etmem ölümü
defter tutsam olancası bir gündür
kafamın aynı olduğu adamlar #82
ve bir genç dedi ki: bize arkadaşlıktan bahset.
ve o yanıtladı:
arkadaşın, karşılığını bulmuş gereksinimindir.
tarlandır sevgiyle ektiğin, minnetle biçtiğin.
ateşin ve sofrandır.
açlığınla gidersin ona, huzuru onda ararsın.
arkadaşın aklındakini söylediğinde, korkmazsın kendi aklındaki 'hayır'dan ve sakınmazsın 'evet'ini ondan.
sessizse arkadaşın, kalbin de susar duymak için onun kalbini.
sessiz bir sevinçle doğar düşünceler, arzular, beklentiler, paylaşılır kelimeler olmadan.
üzülmezsin ayrı düştüğünde,
uzakken anlarsın en sevdiğin yanını, ovadan zirveye bakan dağcı gibi.
ruhun yüceliği olmalı tek amaç.
sevgi değildir kendi sırrına vakıf olmak isteyen, ağdır salınmış, takılır faydasız olan.
en iyi halini ayır arkadaşına.
meddinizi biliyorsa, cezrinizi de bilmeli.
ne işe yarar arıyorsan zamanı öldürmek için?
ara, anı yaşamak için.
giderecektir ihtiyacını ama dolduramaz boşluğunu.
hazzı ve neşeyi paylaşın arkadaşlığın evinde.
küçük şeylerin şebneminde tazelenir kalbiniz, sabahını bulur.
algı böyle bir şey evet #121
dün akşam, tapınağın merdivenlerinde iki erkeğin arasında oturan bir kadın gördüm. bir yanağı solgun, diğeri parlıyordu.
benim aklım köşeli #115
etten ve kemikten olma fani bir insanın hayatında pek de sık rastlanmayan bir şey oldu dün. bir norveç tanrıçası beni yanına -yukarıya- tahtına çağırdı. tahtıma gel ers hadi, dedi. seni bekliyorum, dedi. benim de şehvete ihtiyacım var, benim de sevilmeye ihtiyacım var hadi n'olur gel, dedi. bunları hangi dilde dediğini bilmiyorum zaten bunun pek önemi de yok aslında. parıldayan yeşil, parıldayan mavi ve parıldayan rengarenk kuzey ışıkları yüzünü aydınlatıyordu tanrıça bana bunları söylerken, bu sayede yüzünü görebildim norveç tanrıçasının. yalan olmasın, çok güzeldi. üzerindeki şehveti, ince ipek kumaştan elbisesini, gözlerinin başladığı ve bittiği yeri, teninin ışıktan soyut beyazlığını, yanaklarındaki allığı, saçlarının dağınıklığını ve tahtında çaresizce oturmuş olan bu tanrıçanın yalnızlığını apaçık gördüm. şehveti, yüzlerce metreden kendini aşağıya bırakan suyun bir yerden sonra parçalarına ayrılıp göze güzel görünen bir şelalenin baş döndürücü büyüklüğü gibiydi. oradaydı, kendini bırakıp yükseklerden düşmek istiyordu. fakat su bana ulaştığında artık su olmayacaktı. fakat şehvet bana ulaştığında artık şehvet olmayacaktı. olup biten bu tanrıça yalnızlığı ise oturduğu tahtın sadece tek kişilik olmasında gizliydi. o an bunları düşündüm.
norveç tanrıçasını aşağıya yanıma, yani gerçekliğe çağırdım. sen gel aşağıya tanrıçam ben buradayım, dedim. seni bekliyorum, dedim. benim de şehvete ihtiyacım var, benim de sevilmeye ihtiyacım var hadi n'olur gel, dedim. bunları hangi dilde dediğimi bilmiyorum zaten bunun pek önemi de yok aslında. nasılsa bir surete bürünüp inebilirdi yanıma. yanına şehvetini de alabilirdi, ipekli giysiler içinde gelebilirdi, gözlerinin başladığı ve bittiği yeri alabilirdi, teninin ışıktan soyut beyazlığını ve saçlarının dağınıklığını yanına alıp gelebilirdi. yanına ne isterse alabilirdi nasılsa. veya öylece de gelebilirdi. ben yukarıya nasıl çıkacaktım ki zaten, delirmiş olmalı? fakat bir norveç tanrıçası aşağıya yanıma kolaylıkla inebilirdi. istediği an bunu yapabilirdi. tahtından bakarken beni apaçık görebiliyor mu, parıldayan yeşil, parıldayan mavi ve parıldayan rengarenk kuzey ışıkları bana kadar ulaşıyor mu acaba? diye sordum kendi kendime o an. ne de olsa beni aydınlatan kuzey ışıklarım yoktu. ama sonra şunu düşündüm; benim de kendi içimde bir ışığım vardı. aşağıdaki karanlık içerisinde parıldıyordum. bir tanrıça bunu kolaylıkla görebilirdi. bir norveç tanrıçası çağırmasını bildiği gibi gelmesini de bilmeliydi. bir faniden istediği şeyi önce kendisi var etmeliydi. olan biten yalnızlığım ise yaşadığım hayatın tek kişilik olmasında gizliydi. o an bunları düşündüm. etten ve kemikten olma fani bir insandım.
terapik dialoglar #77
-...
-...
-konuşmak zorunda değiliz.
-biliyorum, böyle sadece susabiliriz.
-bakışmak zorunda da değiliz.
-hissediyorum zaten, istersek görebiliriz.
-dinlemek zorunda hiç değiliz.
-değiliz evet, dinlemeden de duyabiliriz.
Mart 04, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #81
beynimi kemiren bir şeyler var ki
...
Mart 03, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #80
işte bugün böyle titrek ellerle
belirsiz bir kayda koyuyorum prizmamı.
ağacın olgunluğunu tüketmeden
kasalanmış meyvenin garip tadıyla.
çağırışını fark edemiyorum bazen
yaşlı, garip kanatlanmış kulemden,
fakat bazı günler var ki cinselliğin uyanışını hissediyor
ve bir öpücük dilenmeye dişiye gidiyorum
ve böylece beni arkadaş diye çağırmayanın
ruhunu hiçbir zaman öpemeyeceğimi anlıyorum.
arada olur öyle #151
algı böyle bir şey evet #120
bu kimin hayatı?
şirin ben gölgeyim dedi,
ışıkla var olurum sadece.
ama dün birini vurmuşlar,
avucunda adım yazılı.
hayatı var edersin sadece.
ama dün birini vurmuşsun,
avucunda adın yazılı.
terapik dialoglar #76
-merhaba, biz daha önceden tanışıyor muyduk sizinle?
-yok hayır, sanırım ilk defa tanışacağız.
-peki.
geleceğe not #34
ne düşünüyorum biliyor musun? nasıl olsa hatırlarsın ama sana birkaç ipucu bırakıyorum bugün. istese dünyayı parmağında çevirecek -ki çeviriyor da, her istediğinde- birinin gecesine konuk olmak bambaşka bir his. nefis. karşında oturdukça, orada seninle olacağı için üzerine büründüğü en güzel ruhuyla karşında oldukça, sadece sen ol ve anın tadını çıkar. bak, dinle, hisset ve var et. bunu yapabildiğini biliyorum zaten ama öğüt bunlar işte, dinle beni. belki de bu kadarı zaten yetiyordur bu hayatı kurmaya, unutma. düşünsene rüyasında seni görüyor bugün, seni düşünüp uyuyor. uykusuzluktan gözleri yanıyor ama direniyor uykuya, senin geç gelecek bir cevabını bekliyor. seni, o var ediyor. onu, sen var ediyorsun. bütün hücreleri rahat uyumak için senin geciken cevabını beklemek üzere yorgunluğa ve uykuya direniyor. bunu yapıyor da. gerçeklik burada başlıyor zaten, bunlar gerçek. bu his dünyaya bir şekilde gelmiş olan bizler için yaşanması ender şeyler belki de kim bilir? bunlar yaşanıyor, tam da şu an ben sana bunları yazarken yaşanıyor. bunlar gerçek. sana öğütlediğim bu cümlerleri de zaten bu gerçek hisler düşündürüyor. hep sorarız ya kendimize yıllardır 'neden buradayız?' diye, 'neden bu kadar yoğun ve gerçek oluyor bende hayat?' diye. işte bu yüzden buradayız, hayattayız. bak, dinle, hisset ve var et. başkası söylerse hemen inanma tabii bir düşün bunu ama bak ne diyeceğim; 'sen sadece kendin gibi ol, özgürsün' demek seni hayattan, kendinden ve ondan, gerçek hislerden, olandan ve olacak olandan uzaklaştırmıyor. ne olacaksa öyle olması gerektiği gibi olacak merak etme. istemekten asla vaz geçme. bir veda seni o andan alıp bambaşka bir yere koyuyor ve bu gerçeklik var olmaya her zaman devam ediyor. bu, hayatın gizli bir şifresi gibi. bunu unutma.
kafamın aynı olduğu adamlar #79
kimse yok;
gel, çalalım yaşamı.
bölelim sonra iki görüşme arasında.
gel, birlikte anlayalım bir şeyler taşın halinden.
gel, daha erken görelim her şeyi.
...
terapik dialoglar #75
-çok güzel bir salıncağın var, kesin keyiflidir
-evet evet, öyle
-çok güzel bir ağacın var, kesin bilgedir
-evet evet, öyle
-çok güzel bir yolun var, kesin uzundur
-evet evet, öyle
-çok güzel bir aklın var, kesin berraktır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir kalbin var, kesin kırgındır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir fikrin var, kesin özgürdür
-evet evet, öyle
-çok güzel bir sabrın var, kesin dargındır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir anın var, kesin kalmıştır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir kokun var
-e hadi durma öyle
arada olur öyle #150
saçlarım biraz daha uzun olsun istiyor, saçları biraz daha uzun olsun istiyorum; saçlarımız birbirine benziyor. saçlarımız hep kesilmişler ama saçlarımız güzel.
gözlerimiz dünyaya geldiğimiz ilk günden beri birbirine benziyor. gözlerimiz dünyaya geldiğimiz ilk günden beri birbirine benziyor ama bakışlarımız birbirlerine sonra benzediler. bakışlarımız hep beklemişler ama bakışlarımız güzel.
benzerliklerin altındaki saçların örttüğü bu gözlerden gelen bakışlar yanlarında bir şey daha getirdiler ve o gece anladık; hislerimiz birbirine benziyor. hislerimiz hep gizlenmişler ama hislerimiz güzel.
Mart 02, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #78
olgun bir gece; baştan başa ve açık.
sardunyalar
ve mevsimin en sesli dalı dinliyor ayı.
evin önündeki basamaklar,
elinde fener,
meltemin savurganlığına.
dinle; sesleniyor cadde uzaktan adımlarına.
senin gözün değil karanlığın ziyneti.
sars göz kapaklarını, geçir ayakkabıları ayağına, gel.
ve gel ay kadınının seni ikaz ettiği yere.
ve otursun zaman seninle bir kerpiç üstüne.
ve gecenin mırıltıları cezbetsin bedenini bir kıta şarkı gibi.
bir zahit var orada: diyecek sana:
en iyi şey, aşk hadisesinden sana bakışa ulaşmak.
her yerde bir kırmızı var. #56
o karşımda, ucu yere değmiş bir gökkuşağı gibi, ama gerçek, uzun, şık bir şekilde parıldıyor, özlemle gülümsüyordu. gözleri kızıl kahverengiydi, giysisi gök mavisi kadifeden ceketli, kırmızı bir ipektendi.
arada olur öyle #149
kafamı yerden kaldırmadan, kulağımda müzikle -neyse ki-, insanların arasında saatlerce yürüdüm. yürüdüm ve düşündüm; anladım. düşündükçe, kendimle birlikte neleri var ettim kim bilir?
kafamın aynı olduğu adamlar #77
...
bahçemiz gölgesindeydi bilgeliğin
duygularla bitkilerin düğümlendiği yerdi bahçemiz.
bahçemiz karşılaşma noktasıydı bakışın, kafesin ve aynanın.
bahçemiz bir yaydı belki saadetin yeşil çemberinden.
o gün tanrı'nın ham meyvesini çiğniyordum düşte.
felsefesiz su içiyordum.
koparıyordum dut, bilgisizce.
yarılınca bir nar, elim istek fıskiyesi oluyordu.
çağırınca bir çilov, yanıyordu göğsüm işitme zevkiyle.
bazen yalnızlık dayıyordu yüzünü cama.
geliyordu şevk, atıyordu kolunu his boynuna.
...
neler görmedim ki yeryüzünde:
bir çocuk gördüm; kokluyordu ayı.
kapısız bir kafes gördüm; kayboluyordu içinde aydınlık.
bir merdiven: çıkıyordu aşk oradan melekût damına.
bir kadın gördüm: nûr dövüyordu havanda.
öğleyin sofralarında ekmek vardı, yeşillik vardı, şebnemin hicrânı vardı.
sevginin sıcak kasesi vardı.
...
Mart 01, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #76
işte ben hep böyle garip mahzun,
bir şey beklermişçesine yaşıyorum.
bazan öyle günlerim oluyor ki, elâgözlüm,
ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum.
bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman.
yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
bu bir nimet, bu bir nimet, bu elâgözlüm,
bu yaşamak bir şiir; harikulâde.
sen ki, saçından tırnağına kadar
bir hürriyete bedelsin,
bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
yaşadığın için güzelsin.
algı böyle bir şey evet #119
yardım için karanlık yönlerimize
sağlıklı saatler verilir
uyuşmazlarsa dünya ile
sessizce düşerler cennetin peşine
Şubat 29, 2024
algı böyle bir şey evet #118
sanırım beni birden uyandıran şey kokuydu.
orada (tıpkı hayvanat bahçesi gibi) pis kokusu vardı çaresizliğin,
ve korkulu bir umudun, ayrıca da kokmuş bir saplantının
ki bu da pis kokan ikisinin bir karışımıydı sanki.
benim hayalperest burnum biraz abarttı belki de;
ışıl ışıl aydınlık bir salonda açtım gözlerimi.
hatırlıyor musun beni götürüp gösterdiğin
glasgow borasası'nı? oraya benziyordu.
çevremde yivli sütunlar vardı, krem rengi ve altın sarısı,
bunların üzerinde kemerli bir tavan, mavi ve beyaz,
oradan sarkan parlak kristal avizeler
aşağıdaki her şeyi pırıl pırıl aydınlatıyordu;
şık insanların rulet oynadığı altın masayı.
duvarların dibinde divanlar vardı, kırmızı peluş,
orada daha şık insanlar oturuyordu, ve biri de bendim.
ve weddernburn yanımda dikiliyordu,
ve hemen yakınımızdaki masaya dikmişti gözlerini,
ve "görüyorum. görüyorum. görüyorum" diye mırıldanıyordu.
uykusunda konuşuyor sandım gözleri açık halde,
benim yaptığım gibi. dedim ki,
(yumuşak ama kararlı bir şekilde) "otelimize gidelim,
sevgili duncan. seni yatağa yatıracağım."
dik dik baktı bana, sonra başını yavaş yavaş salladı.
"henüz değil. henüz değil. yapacağım bir şey var.
biliyorum içinden hor görüyorsun benim beynimi-
kamışımın bir uzantısından ibaret
ve taşaklarım kadar işe yaramaz sanıyorsun ou.
söyleyeyim sana, bella, şimdi bu beyin
güçlü bir olay yakaladı diğer herifler şans diyor buna
çünkü yakalayamıyor onlar bunu. şimdi görüyorum ki
tanrı, kader, alınyazısı, tıpkı talih ve
şans gibi
ciddi bir isim yazan etiketlerin altında
cehaleti yücelten lakırdılar.
kalk kadın ve benimle birlikte oyuna katıl!"
masadakiler başlarını çevirip uzun uzun baktılar
biz yaklaşırken.
benim aklım köşeli #114
hayatı ıskaladığım bir anda içimde bir his beliriyor. bu his birdenbire belirmekle de kalmıyor aslında, o kadar anlık bir parıltı değil, peşinden koştuğum his bu. anlıyorum. bu his bir anda belirmiyor, daha çok günüme doğuyor. apansızca bana, bu hayata geliyor. gözlerini dünyaya açıp ilk defa ağlıyor. çığlık çığlığa ama sessiz sedasız ağlıyor, muhtemelen korkuyor. bir sarılıp kokluyorum, sarıp sarmalıyorum, göbek bağını kesiyorum, canımız acıyor. yaralarımızı sarıyorum ve ona sakin huzurlu bir yatak veriyorum. acımız diniyor. yanına uzanıyorum. artık ağlamıyor, belki de hayata geldiği bu dünyayı artık hissediyor. alışıyor. o uyuyor, ben uyumuyorum.
Şubat 28, 2024
yol çizgileri #55
yolda çizgiler var.
yolda güneşle birlikte rüzgar da var.
rüzgar esiyor, rüzgar çizgili.
güneş ısıtıyor, sıcaklığı çizgili.
güneş gölge getiriyor, gölge de çizgili.
yolda arabalar var, arabalar da çizgili.
yolda yürüyen insanlar var, aslında yolda çizgiden çok insan var.
ama insanlar da çizgili.
kafamın aynı olduğu adamlar #75
algı böyle bir şey evet #117
sybille bedford bir yerlerde şöyle yazmıştı: insan gençken kendini bir bütüne, insanlığın temel ilkelerine bağlı hissetmez, insan gençken bir sürü şey dener çünkü hayat bir genel prova gibi algılanır, perde gerçekten açıldığında değiştirilebilecek bir prova gibi. ama gün gelir perdenin her daim açık olduğu kafasına dank eder. sahnelenen, oyunun kendisidir.
Şubat 27, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #74
kuşlar, mırıltıları geliyor.
ve bir mesaj gitmiş ovanın yönsüzlüğüne.
bir sığır çamların altında
edebiyet çitlerde.
her yaprağın dibinde sallanmakta bir kuruntu.
yok bir söz;
yok bir isim.
aşağısı, renksizlik yolu.
yukarısı, uyum güneşi.
algı böyle bir şey evet #116
bir rüyanın içindeyim, bileklerim sade bir suda
yılları var şarapların, sallanırken şu sofrada
kadehin ağzında bir ay, yarısı bulutlarla firar
yukarıyı hayal ettim, bir aşk acısı koynumda
bir sevgilim vardı, kolları şimdi kimin boynunda?
düşmüş delinin yıldızı
yüzüyor ayağımın ucunda
rüyamın en garip yerindeyim
düşmüş aşkların en haksızı
yanıyor kalbimin ucunda
ve ben hâlâ onun elindeyim
bir şarkının içindeyim, bileklerim sade bir suda
susları var dudakların, ağlıyorken şu sofrada
kadehin ağzında bir ay, yarısı bulutlarla firar
yukarıyı hayal ettim, bir aşk acısı koynumda
bir sevgilim vardı, kolları şimdi kimin boynunda?
düşmüş delinin yıldızı
yüzüyor ayağımın ucunda
rüyamın en garip yerindeyim
düşmüş aşkların en haksızı
yanıyor kalbimin ucunda
ve ben hâlâ onun elindeyim
yol çizgileri #54
humata, hūxta, huvaršta.
rüzgar, gökyüzü, sonsuzluk, güneş ve bir de sevgi her yolu güzelleştiriyor. bir an için üzerinden -veya içinden- geçtiğin yolda o bir an içerisinde koskoca bir hayat oluşuyor, kayboluyor, oluşuyor, kayboluyor..
sen yolda giderken kenarda bir yerde kuşun biri su içmek için ürkekçe bir su birikintisine yaklaşıyor mesela. rüzgar esiyor. önce sağına soluna bakıyor, güvenmiyor. tedirgin. kaygıyla içilen bir yudum suyun az ilerisindeki tırtılın ise dünya umrunda değilmiş gibi çimenden çimene öyle umarsız bir yürüyüşü var. gören "bu ne rahatlık?" der. ama işte evi yok, döneceği bir yer yok, bekleyeni de yok zaten sırf durmamak için sadece yürüyor ama ona sorarsan hayat öyle gelişmiyor. hayat durmuyor, oluyor. gökyüzü berrak. tırtıl yanılıyor. bunları gören az ötedeki bir ağacın dalları birbirine çarpıyor. hava hışırdıyor. az kaldı bahara der gibi son bir kuru gürültü peşindeler belki de kim bilir? ağaç, kendi kendine, baksana ne güzel işte kuş uçuyor, bak bak görüyor musun tırtıl umarsızca yürüyor ama ben hep burada böylece duruyorum diyip iç geçiriyor. hava hışırdıyor. fikrini kimse sormamış ki zaten öylece bir ağaç olmuş, orada öylece duruyor. anlatıyor. sessizce, fısıldarcasına konuşuyor. sonsuzluğu basitçe anlatmaya çalışıyor.
kuş, ağacı duyunca su içmeyi bırakıyor. tedirginliği geçiyor. kafasını kaldırıp "ne kadar güzel bir ağaçsın!" diyor dudağının kenarındaki su damlasıyla. kuş "ben hep burada mıydım, sen hep burada mıydın?" diye sorunca ağaç "buradayız evet" diyip ekliyor; burada yaşıyoruz. birbirine çarpan dallar duruyor. bir an sessizlik oluyor, herkes düşünüyor ama tırtıl hala yürüyor. bu ne şimdi? diyen anlamsız sallanmalar arasında kuru gürültücü dallar tam da senin yoldan geçtiğin o an tüm bunları birbirine soruyor; "tüm bunlar gerçek mi?". tırtıl olan biteni duyup görüyor, yüzünde tebessümle yürüyor. umursamıyor. çimenden çimene umarsızca yürüyor.
kuş ağaçla konuşuyor, yol suyla bölünüyor, ağaç tırtılı çağırıyor, çimen kuşa bakıyor. yolda güzel şeyler oluyor.
geçtiğin yoldaki bir saniyede hayat oluşuyor, kayboluyor, oluşuyor, kayboluyor ve tekrar oluşuyor. yollar kendi güzelliğini kendi içerisinde zaten var ediyor. sorman gereken soru şu; "tüm bunlar gerçek mi?".
terapik dialoglar #74
-merhaba. menü alabilir miyiz ya çok pardon?
-qr kod var efendim buradan bakabilirsiniz.
-aa peki tamam teşekkürler, bir bakalım.
her yerde bir kırmızı var. #55
değişiyorum. yeni birine dönüşüyorum, bunu hissediyorum. bunu, kendimden uzağa gitmeden yapıyorum. o çağlardayım.
dinliyorum. yeni birini görüyorum, onu hissediyorum. bunu, ondan uzağa gitmeden yapıyorum. o anlardayım.
Şubat 26, 2024
algı böyle bir şey evet #115
hayatı bu gördüğümüz olan bitenden sınırlı zannetmek hatadır.
hayat, henüz yaşanmamış olandır.
Şubat 25, 2024
Şubat 22, 2024
her yerde bir kırmızı var. #54
Şubat 21, 2024
aynı dertten muzdarip #69
ceketlerimizi giyip ayaza çıktık, hava kararmıştı bile ya da bir fırtına yaklaşıyordu. pizzacının önünde durmuş vedalaşırken hava iyiden iyiye kapandı. ne kadar çok lamba yakarsanız yakın, masaya, cam kenarlarına ne kadar çok mum koyarsanız koyun, alışveriş merkezleriyle dükkanların kapılarında, noel partisi verilen villaların girişlerinde ne kadar meşale yakarsanız yakın yine de binaların içine sızan, yayılan türden bir karanlık, bastıran, işgal eden bir karanlık vardı. yukarıdan, gökyüzünden gelen bir karanlık değildi bu, aşağıdan, çürümüş halde karanlıkta tek başına yatanların durduğu soğuk topraktan geliyordu, buz kesmiş, titreyen ağaçların donmuş dallarından gürül gürül akan bir karanlık, bıçaklarla dolu bir karanlık, bedeni ve ruhu yaralayan bir karanlık, ardında görünür yaralar yerine kanın, akkanın ve düşüncelerin akışını engelleyen boğum boğum yara izi ve düğümler bırakan bir karanlık, tekliyor, duruyor ve çözülmez, sıkı bir kördüğüme dönüyordu.
Şubat 20, 2024
terapik dialoglar #73
herzog: ağır makineleri kullanan insanlar kimler ve onları antarktika'ya getiren şey neydi?
pashov: bu uzun bir hikaye. zihnin pek çok farklı bölgesini ve birçok fikir dünyasını keşfettim ve bunu yapmaya okuma yazma dahi bilmeden başladım. büyükannem bana odysseia ve ilyada'yı okuyordu, ben de bunu başarmanın yolunu bile bilmeden hayalimde yolculuğuma başladım ama aklım ve ruhum buna hazırdı. zaten odysseus'la, argonaut'larla, o garip ve muhteşem diyarlara seyahat ediyordum ve bu, dünyanın büyüsü ve dünyaya aşık olmam, hep aklımda kaldı. ve o çok güçlüydü ve tüm bu zaman boyunca benimle birlikteydi.
herzog: peki nasıl oluyor da burada, dünyanın öbür ucunda birbirimizle karşılaşıyoruz?
pashov: bence birbirimizi bulmak için mantıklı bir yer çünkü burası haritanın kenarından atlamak isteyen insanlar için neredeyse doğal bir seçilim işlevi görüyor ve hepimiz burada haritanın tüm çizgilerinin birleştiği yerde buluşuyoruz. güney kutbu'nun güneyinde hiçbir nokta bulunmuyor. ve burada tam zamanlı seyahat eden ve yarı zamanlı çalışan nüfusun oldukça büyük bir kısmının bulunduğunu düşünüyorum. yani evet, buradaki insanlar profesyonel hayalperestler. her zaman rüya görürler ve bence büyük kozmik rüyalar onlar aracılığıyla meyve verir. çünkü evren bizim rüyalarımız aracılığıyla rüya görür. bence rüya görmek, gerçekliğin kendisini öne çıkarmasının birçok farklı yolundan biridir.
her yerde bir kırmızı var. #53
uykudan daha sessiz bir şey var
bu mahrem odanın içinde!
göğsünde ince bir dal taşıyor-
adını söylemiyor kimseye.
kimi dokunuyor ona, kimi öpüyor-
kimi ovalıyor hareketsiz elini-
sahip olduğu basit çekimi
aklım almıyor!
Şubat 18, 2024
arada olur öyle #147
gündüzüm seninle
gecem seninle
beyhude geçti bu ömrüm
bu ömrüm derdinle
..
sevgilim saçların
zannetme solmaz
dünyada sevenler
bahtiyar olmaz
...
Şubat 16, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #73
Şubat 14, 2024
benim aklım köşeli #111
bu blogtaki karakterlerin ve olayların gerçek kişiler ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen kurmacadır.
her yerde bir kırmızı var. #52
bu hayatı bu şekilde kabul ediyorsun işte. bu hayat, kendini kırıldığın ve yalnız hissettiğin o anda olanca kırmızılığıyla kendini var ediyor, o kırmızılık gelip gözlerine doluyor. orada yaşanıyor.
bunlar yaşanıyor.
algı böyle bir şey evet #114
özlemek, hayatın devamını sağlıyor. özlemek, iki insanı aynı zamanda var ediyor.
algı böyle bir şey evet #113
neden bana baktığını anladım. neden kendini burada bende sorduğunu anladım. neden kendini bulamadığını da anladım. anladım.
peşinden koştuğun hayatla senin aranda açılan mesafe çok fazla. inatla peşinden koşmanı ve yaratma isteğini anlıyorum, ama sanırım bu koşuşturma zaman alacak. buna üzülüyorum, gerçekten. günlük yaşantılarla hayata devam edeceksin, pek de keyifli olacak bu halbuki. bu arada tabi günlük yaşantıların başka birinin hayaline dahi sığmayacak şeyler, oluyor denk geliyor. hayat nerede olduğuna göre değişiyor. ama biliyorsun bunlar gelip geçiyor. insan yine kendi kendiyle kalıyor.
mesela pq geliyor karşına ve anlatıyor. ne güzel konuşuyor. ne kadar emin olan bitenden. böyle böyle oldu diyor. yaşandı bunlar diyor. ne kadar güzel diyorsun, tekrar bakıyorsun. orada öyle karşında duruyor. bir insan nasıl bu kadar güzel olabilir diyorsun. ne güzel şeyler, ne güzel anlar beliriyor o anlattıkça. başkaları var henüz sen yoksun ama harfler değişiyor, burnuna illegal kokular geliyor, kadehler yenileniyor. belki de bitmesin o hep anlatsın diye oluyor. insanlar değişiyor, masadan masaya sataşmalar ve ilgiler başlıyor. insanlar konuşuyor. harfler değişiyor, saat ilerliyor ama gerçek asla değişmiyor.
bir algı gözlemcisi olarak bunu sana söylemek senin için yapabileceğim en doğru şey sanırım; bu, istemekle ilgili değil, yaşamakla ilgili. olmakla ilgili. anlamak ve algılamakla ilgili. olmaya devam et.
tüm bu yazdıklarımı da zaten bir tek ben anlarım, ee ne de olsa algı böyle bir şey.
Şubat 11, 2024
terapik dialoglar #72
bir tren boşaldı sonra
meydanlara kuşlar indi
seni beklerken her şey sana benzedi
sonra bir ağaç indi
ağaç, sana benzedi
bir şarkı yanaştı iskeleye
kelimeler sana benzedi
sonra bir yağmur indi
sonra ebem kuşakları
sonra sen geldin, sen geldin
bütün sokaklara
öyle bir rüya öyle
öyle bir rüya öyle
..
geleceğe not #33
geleceğe not #32
Şubat 10, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #72
...
ayrıldıkça yollar, yollar
her gece dualarım
bitmedi rüyalarım
mutlu sonla
ağlama, ben ağlarım
can bulur mu toprağım, göz yaşında?
ağlama, ben ağlarım
sen benim diğer yarım, artık anla!
...
Şubat 09, 2024
terapik dialoglar #71
-...
su gibi dupduru bir can olduğunu
erken büyüdüğün için yorulduğunu
denizlerin mavi meleği olduğunu
bir nefeste çektim dostluğunu
-...
uyandırmadan
geleceğe not #31
nereden geldim? nereye gidiyorum?
yıllardır arıyorum, o ilk hareketi bulamıyorum.
aramaya devam et olmaz mı?
Şubat 07, 2024
benim aklım köşeli #110
rüya alemi gece olsa da uyusam diye bekliyor muhtemelen.
bu kadar yoğun rüyalar gördüğüm başka dönemler de oldu geçmişte, hepsini hatırlıyorum.
eskiden korkardım ama artık korkmuyorum.
Şubat 06, 2024
geleceğe not #30
bugün anneler ve babalar mezar başında, çocuklarının yanında.
bugün çocuklar mezar başında, anne ve babalarının yanında.
bugün hala daha bir mezarı olmayan kayıplar var, yoklar, onları arayanlar gökyüzüne bakıyor.
bugün mezarının başına emzik bırakılmış, hayatı yaşayamayan bebekler var.
bugün mezarının başına oyuncak bırakılmış, hayalleri birkaç yılda takılıp kalmış çocuklar var.
bugün acı var.
bu acıyı herhangi bir yere koyamıyorum.
bu acı diğerleri gibi değil.
unutmak mümkün değil.
Ocak 28, 2024
geleceğe not #29
"sadece ikimizin uyandığı saaatlerde duruyor zaman"
bazen tarifi olmayan şeyler birden bire oluyor. anlamıyorsun. üzülüyorsun da. bir şekilde ayakta ve kendinde kalıp devam etmen gerekiyor. çok zor biliyorum ama alıştık buna ne de olsa. sırf bu alışma hali bile başlıbaşına yıkıntı ama demek ki bu dünyaya buna geldik. sen ve ben.
böyle içimize saklaya saklaya nelerden nerelerden geçtik bilmiyorum.
ama hepsi kendi keskin ağırlığıyla geldi, beklemediğimiz zamanların tadı başka oluyor. yaşanıyor. belki de hiçbir şey aynısı gibi olmayacak, hayal kurmayı da bırakalım mı dersin?
kaldık yine başbaşa.