içimdeki yolculuğu tamamladım ve kafamdaki yolculuğu erteledim. böylesi daha iyi.
Mart 31, 2024
Mart 30, 2024
algı böyle bir şey evet #142
gezintiye çıkmanın sırrı, kendi dik kafalılığımızın esiri olmuş, meşgul ve kutuplaşmış yaşamlarımızda nadiren karşılaştığımız, zihnin bu 'müsait olma' halinde saklıdır. müsait olmak, vazgeçmenin ve eylemin az rastlanır bir sentezidir ve yürürken zihnin bütün melekelerini harekete geçirir. ruh âdeta görüntüler dünyasına uygun hale gelir. ne kimseye verecek hesabı vardır, ne de tutarlı olmak zorundadır. neticesiz bu oyunda, dünya, aylak aylak gezen maymun iştahlı kimseye, ciddi ve sistematik gözlemciye nazaran kendinden daha fazla şey bırakıyor olabilir.
bütün bu keşif ve sevinçleri sadece açık bir zihinle yürüyenler tecrübe edebilirler. gezintiye çıkmak bir yöntemmiş gibi, gezintiyi buna asla alet etmemek gerekir. ilkbahar güneşi tarafından çağrılıp, sırf kendine biraz zaman ayırmak için işiyle ilgilenmeyi bırakabilen kişinin karşısına kendiliğinden çıkar bu keşif ve sevinçler. açık bir yürekle, işleri ve kaderi bir anlığına kenarda bırakma arzusuyla çıkılmalıdır gezintiyle. gezintiden hiçbir kâr beklemiyorsak, meşguliyetlerimizi ve kaygılarımızı ardımızda, çekmecelerde bırakabiliyorsak, işte o zaman gezintiye çıkmak, var olmanın hafifliğini, kendiyle ve dünyayla özgür bir uyum içinde olan ruhun yumuşaklığını yeniden keşfe, o karşılıksız estetik âna dönüşebilir.
Mart 29, 2024
her yerde bir kırmızı var. #59
salındı bahçeye girdi
çiçekler titredi, durdu
mor menekşe boynun eğdi
gül kızardı hicabından
algı böyle bir şey evet #141
bugün en önemli şeyin hiç kimse tarafından aldatılmamak olduğunu sanırsın. ama hayatının güneşi asıl senin hiç kimseyi aldatmamaya çalıştığın gün doğacaktır.
yol çizgileri #61
gezerken şu yere uğradı yolum,
bu yerlerde böyle güzel olur mu?
kuğum seni uçurmuşlar gölünden,
bu göllerde böyle kuğu olur mu?
algı böyle bir şey evet #140
yaşama tarzı hayatımızı istediğimiz gibi yaşamamız demektir. birçok insanların hayatlarında bir hedef yoktur, bu yüzden hareketlerini düzenleyemez, belli bir idealden yön alamazlar. böyle insanların çalışması da bir oyalanmadan başka bir şey değildir. halbuki gerçek çalışmanın ilk şartı karakterin ve ahlaki sorumluluğun gelişmesi, bir karara varmasıdır. insan aldırmazlığı ancak bu şekilde yener, hayatını da bir düzene koyar.
bu düzenleme kabiliyeti iyi ile kötüyü ayırt etmekle başlar. bu ayırt etme çok önemlidir çünkü bütün kararlar buna bağlıdır.
bugün böyle seçme diye bir şey yok. bu yüzden de birçok gençler iyi, akıllı, uslu, temiz giyimli, düzgün vücutlu oldukları halde ruhlarında bir bozukluk var. böyleleri farkında olmadan ahlaksızlığa başlayıverir. çünkü disiplin sahibi değildirler. yalan söylemek istemeseler bile, gerçeği söylemek duyguları da yoktur. böylece yaşadıkları anın akıntısına kapılarak her şeyi yapabilirler. hayatta utandırıcı bir duruma düşmek istemiyorsak kendi kendimize sıkı bir disiplin sahibi olmamız gerekir.
Mart 28, 2024
arada olur öyle #163
kafamın aynı olduğu adamlar #91
algı böyle bir şey evet #139
içimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki
bölünmüş bir hatırayım ben dünyaya dağılan
ve şimdi biliyorum neden yaş akıyor
atımın sol gözünden
arada olur öyle #162
algı böyle bir şey evet #138
bir çocuk kayaya oturdu, taş attı denize
deniz doğdu
sonra güneşi uydurdu, ısındı elleri
bulutlardan koptu bir yağmur
hem ılık hem de mağrur, ıslattı saçını
saçları doğdu
denize özenmiş iskele üstüne binse de içine çekti onu
çürüdü zamanı unutunca, hesapsız atlayınca
uçurumlardan
algı böyle bir şey evet #137
resimler sarı güneşsizlikten
ve sen ve ben değirmenlere karşı
...
Mart 27, 2024
algı böyle bir şey evet #136
içine işlemiş sır, derdin ne?
sağımı solumu kaplıyor bu kara orman
...
arada olur öyle #161
güzelim toprak, güzelim hava, güzelim ağaç ve şaraba dönecek güzelim üzüm taneleri; teşekkürler. en güzel gecelerimde toprak, hava, ağaç, ben ve bir kadın ve şaraba dönmüş üzüm taneleri var. güzel gecelerim var.
terapik dialoglar #83
-ne sakini lan bırak beni, duymuyor musun adam ben sanata inanmıyorum diyor?!
algı böyle bir şey evet #135
güzelliğin on par'etmez bu bendeki aşk olmasa
eğlenecek yer bulamaz gönlümdeki köşk olmasa
insan hayatındaki devinimi, tüm bu evreni, dönen yıldızları, delice halleri, kendi kendini yaratan bu gerçekliği, sevmenin ve sevilmenin değerini, en nihayetinde de tüm bu olan bitenin özetini buluyorum hep bu dizelerde. neyin nerede başlayıp nerede biteceğini anlatan onlarca şey var ama bu anlatılanlar bir başka. içinde sevgi var. olsa olsa bu kadar güzel tasvir edebilirsin insan hayatındaki devinimi.
senden aldım bu feryadı, bu imiş dünyanın tadı
anılmazdı veysel adı, o sana aşık olmasa
arada olur öyle #160
paralel dünyadaki yaşlanmış halini -kendini- birkaç adım önünde hızlıca yürürken görmek. seni fark etmeyecek kadar dalgın, yürüyor. ne düşünüyor acaba? nereye yetişiyor?
benim aklım köşeli #122
aşağıspiraller köyü: kafası karışmışların ve kendine sarılanların buluşma noktası. meydanda çeşme de var, kafalar rahat.
algı böyle bir şey evet #134
puedes pensarlos
y puedes tocarlos
y puedes sentirte cerca de su pecho
...
pero volverán
cuando estemos contentos
cuando cumplamos sueños
nos acompañarán
hasta el final
y luego volverán
en sueños
Mart 26, 2024
yol çizgileri #60
Mart 25, 2024
algı böyle bir şey evet #133
sıcak öğlesonlarında seviş benimle
bahar günleri dereboylarında seviş benimle
ne olursa olsun sabahları seviş benimle
Mart 22, 2024
Mart 21, 2024
Mart 20, 2024
algı böyle bir şey evet #132
...
Mart 19, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #90
hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyehatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım. bütün doğaya efendisiymişim gibi hükmediyorum; manzaralar arasında aylak aylak dolaşan yüreğim, çarpmasına vesile olanlarla birleşip özdeşleşiyor, büyüleyici hayallere sarmalıyor kendini, nefis duygularla sarhoş oluyor.
Mart 16, 2024
arada olur öyle #159
aklım hep rüyalarda
...
...
arada olur öyle #158
saçların var yüzüne düşen, saçların ki kıvır kıvır
içiyoruz ağır ağır, acele yok gereği yok
bu an bu hava, deniz, her şey burada kalsın
her yerde bir kırmızı var. #58
Mart 15, 2024
Mart 14, 2024
yol çizgileri #58
en ünlü cümlelerinden biri mezar taşına kazındı: filozoflar dünyayı çok farklı biçimlerde yorumladılar, ama asıl mesele onu değiştirmek.
algı böyle bir şey evet #130
her şey dün gibi inan gelir geçer
benim aklım köşeli #120
sabah evden çıkarken dilimizde bir şarkı var; şarkı, geceden kalma rüyalardan.
bir evin bir odasında uyuyuşumuz var bitmeyen ve yorgun bir gecede, ne güzel. başka bir evin başka bir odasında sabah bir uyanışımız var oldukça geç bir saatte, ne güzel. ne güzel döndük ana caddeden bir sokağa, dik bir yokuşu tırmandık sonra. ağaçlı bir yoldan geçişimiz var mesela, denizi solumuza almışız öylece duruyor solumuzla yanyana. o an sana bir bakışım var, ne güzel. sana baktığım o an dönüp bana bir bakışın var, ne güzel.
ne güzel ellerim var, sen söyleyince güzelleştiler. ne güzel gözlerin var, ben söyleyince güzelleştiler. bir kapıdan içeri girmiştik günlerden bir gece, karanlık ve biraz sinik, herkes kendi kendiyle. ne çok insan var. bir kapısından içeri girdiğimiz o yerden çıkıp bir başka kapıdan geçmiştik az ilerisinde, her yerin kargaşası kendinde. ne çok gürültü var. aynı şeyi düşündük belki de; ne yapıyor bu insanlar? sonra bir kapıdan daha geçip birbirimizi görüşümüz var. aynı şeyi hissettik o kesin; ne yaşıyoruz biz?
akşam eve dönerken dilimizde bir şarkı var; şarkı, gündüzden kalma rüyalardan.
kafamın aynı olduğu adamlar #88
Mart 12, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #87
don kafa, don, öyle feci don ki
atıp yaka paça, bu hayatı taça
eni sonu andı, zamandı
yine de hadi yap
bi' fon kafa ton, öyle bi' ağır ki
sok başı kuma, gül yine de buna
sizi, bizi yok ki, bok ki
yine de hadi bas
yalan dolan, talan dolan
Mart 11, 2024
terapik dialoglar #82
kubilay: bana anlattığın bütün ülkeleri ne zaman vakit buldun da gördün bilmiyorum. bu bahçeden hiç ayrılmamışsın gibi geliyor bana.
polo: benim gördüğüm ve yaptığım her şey, kafamda, bu bahçedeki aynı sükûnetin, aynı alacakaranlığın, sadece yaprak hışırtılarının bozduğu aynı sessizliğin hüküm sürdüğü bir yerde anlam kazanıyor. yaşamım timsahlarla yemyeşil bir nehrin akıntısına karşı boğuşmakla ya da gemi ambarlarına indirilen tuzlu balık fıçılarını saymakla geçse de, düşünmek için dikkatimi yoğunlaştırdığım an kendimi akşamın bu saatinde hep bu bahçede, senin yüce huzurunda buluyorum.
kubilay: ben burada olduğumdan emin değilim, senin bana anlatacağın ülkeleri fethetmek için ordumun başında kan ter içinde at koşturacak ya da kuşattıkları kalenin surlarına merdiven dayayan savaşçıların parmaklarını uçuracak yerde, burada, fıskiyelerin yankısını dinleyerek kırmızı mermer çeşmelerin arasında mı dolaşıyorum bilemiyorum.
polo: belki de bu bahçe yarıya inmiş gözkapaklarımızın gölgesinde yaşıyor sadece, oysa ikimiz de hiç aralıksız sürdürdük kendi işlerimizi: sen savaş meydanlarında tozu dumana katmayı, ben uzak pazarlarda karabiber ticaretini; ama gürültü patırtının, kalabalığın ortasında ne zaman gözlerimizi şöyle biraz kapatsak, görmekte ve yaşamakta olduğumuz şeyleri gözden geçirmek, bir sonuca varmak, uzaktan bakmak üzere ipek kimonolarımızla buraya çekilmek hakkı doğuyor ikimize de.
kubilay: belki de bu konuşmamız şu anda çöpleri karıştıran, buldukları paslanmış kırık eşya, kumaş ve kağıt parçalarını bir araya toplayan kubilay han ve marco polo adlı iki meczup arasında geçiyor, kötü bir şaraptan birkaç fırt çekip sarhoş olmuşlar, doğu'nun tüm hazinelerinin karşılarında parladığını görüyorlar.
polo: belki de dünyadan geriye çöplüklerle kaplı belli belirsiz bir yer, bir de yüce han'ın sarayının asma bahçesi kaldı. onları birbirinden ayıran bizim gözkapaklarımız, ama hangisi içeride hangisi dışarıda belli değil.
benim aklım köşeli #118
içeriye attığın ilk adımla birlikte seni karşılayan -belirtmeliyim ki kedine özgü ve baş döndürücü- bir koku var odamda. o adımı atıp da artık içeride olduğun an seni saran bu koku her şeyin kokusu; ne istersen onun kokusu geliyor burnuna. neysen o oluyorsun. biraz yılların biraz hayatın biraz da benim payım var bunda. ve odanın tabii ki. odayla kendimizi burada bulduk; içerisinde yaşayan ilk insan benim, odam ilk defa bir insanla yaşıyor. tanışmıyorduk, artık alıştık. bu baş döndürücü kokularla mutluyuz. odaya şimdilerde yeni kokular karışıyor. oda, her gün sonunda benimle konuşuyor. zaten ben de en çok ona anlatıyorum insan olmanın ne demek olduğunu.
Mart 10, 2024
aynı dertten muzdarip #73
eksilmesin dudağından gülüşün
eksilse yaşamından güneş
yüzün kararmasın gecede, gülümse düşlerinde yine
nereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü
alıp kanatlarına umutlarını geçmişin
...
isterse uçsun turnalar, isterse gitsin gökyüzü
alıp kanatlarına bulutlarını rüzgarın
...
her yerde bir kırmızı var. #57
her parmağında ayrı bir renk var. kırmızı, küçük parmağın olmuş. dokunuşu kadifeden, rengarenk.
Mart 08, 2024
algı böyle bir şey evet #128
büyümek sadece genellemelerle, benzerliklerle, var olma çeşitlerine karşı duyarlı olmak demektir. ormanlar, dağlar, ovalar, etrafımızdaki her şey anlaşılır; biz yetişkinler için bütün yollar aynı büyük manzaranın içinde toplanır. yetişkin kimse her şeye ardında bıraktığı yılların tepesinden bakar. tecrübeyle gelen bakış açısıysa her şeyi aynı seviyeye çeker, bir araya yığar, yavanlaştırır. her şey aynıya döner. yetişkin, evinin bir ülke içinde olduğunu ve ona varacak pek çok farklı yol bulunduğunu bilir.
çocuk içinse yolun ürkütücü, tekinsiz bir yanı vardır. her yol farklı bir dünyadır âdeta. birbirlerine benzemezler ve farklı evrenlere çıkarlar. çocuk çoktan farkındadır iki ağacın aynı olmadığının; hatları, boğumlu dalları, eğri büğrü gövdeleri onları birbirinden ayrı kılar. iki dut ağacı ya da iki meşe değil, şövalyeyle büyücü ve canavarla çocuktur onlar. peki, kendi eşsiz ağaç sıraları, eşsiz nitelikleri, eşsiz yol renkleri ve rastlanabilecek eşsiz insanları olan iki gezinti hakkında ne söylenebilir? her birinin farklı bir hikâyesi vardır, her biri farklı sakinleri ve hayaletleri olan farklı bir krallığın kapılarını aralar.
kafamın aynı olduğu adamlar #85
neşe, haz, huzur, mutluluk... günümüzde hepsi aynı kefeye konuyor. antik yunan bilgeleri bu iyi olma hallerini birbirinden ayırmaya büyük özen gösterirdi ve felsefe okulları da birbirinden ona göre ayrılırdı. bir süreliğine, bütün felsefe okulları bilgeliğin herkese kendi varlığının ışığını bulma olanağı vermesi gerektiği yönünde hemfikir olsa da, hayatın anlamı olarak görülen ve üstüne çokça düşünülmüş bu halin tanımı üzerinde fikir ayrılıklarına düşmüşlerdir. kireneliler, epikürcüler, şüpheciler, platoncular, hepsi de bu iyi olma halini neşe, mutluluk ya da huzura dayalı olarak birbirinden tamamen farklı şekillerde tanımlamışlardır.
fakat yürüme deneyiminin bu farklılalıklarla alakası yoktur. yürümek iyi olma hallerini farklı durumlara göre farklı derecelerde hissetme şansı vermek suretiyle bütün olasılıklara açıktır. yürümek bütün büyük kadim bilgeliklere iyi bir girizgâhtır.
geleceğe not #35
bugün dünya kadınlar günü.
tarih boyunca, ilahi ve insani -hepsi de erkek- birçok düşünür, değişik sebeplerle kadın konusuna kafa yordular:
-kimisi anatomisiyle ilgilendi,
aristoteles: kadın eksik bir erkektir.
akinolu aziz thomas: kadın doğanın bir hatasıdır, düşük nitelikli bir spermden doğar.
martin luther: erkeklerin geniş omuzları ve dar kalçaları vardır. zekayla donatılmışlardır. kadınlarınsa, çocuk doğurup evde otursunlar diye, dar omuzları ve geniş kalçaları vardır.
-kimisi doğasıyla,
francisco de quevedo: tavuklar yumurta yumurtlar, kadınlar boynuz takar.
şamlı aziz john: kadın dik kafalı bir eşektir.
arthur schopenhauer: kadın uzun saçlı ve kıt akıllı bir hayvandır.
-kimisi de kaderiyle,
incil'e göre, yahve kadına şöyle dedi: erkeğin sana hükmedecek.
kuran'a göre, allah muhammed'e şöyle dedi: iyi kadınlar yumuşak başlı olanlardır.
algı böyle bir şey evet #127
hayatta tek bir gerçek yok, bunu yaşadıkça anlıyorsun. her olası gerçek 'lütfen beni var et' diye sesleniyor; duyabilmek için sadece zihnini serbest bırak ve hayatın içinde kal.
yol çizgileri #57
bir sonraki ayın bu gününde sabah gözümü nerede açacağımı bilmiyorum. yolda olmaya her gün biraz daha yaklaşıyorum. günler, belirsizliğin güzelliğine doğru ilerliyor. günler, hayallerimin seyrini bekliyor. perde hep açık. heyecanlıyım.
(gelecekten not: sabah gözümü evimde açtım, yolda olamadım, planlarım ve hayallerim buzlukta)
benim aklım köşeli #117
Mart 07, 2024
benim aklım köşeli #116
algı böyle bir şey evet #126
aynı dertten muzdarip #72
arada olur öyle #156
arada olur öyle #155
sessizlik sensin geceleri.
fincana kahve koydum gel, bugün şeytana uydum gel.
dağıldım gecenin karasına, artık kimse kıramaz beni.
anlardım aklımdan geçenleri, sustukça konuştuk sanki.
Mart 06, 2024
algı böyle bir şey evet #125
algı böyle bir şey evet #124
böyle diyordu. ayrıca iki gününü kaybettiğini söylüyordu: bir pazartesi ve bir salı, umutuzca onları arıyordu ama bu günleri hiçbir yerde bulamıyordu.
ölümü kolay olmadı. her seferinde daha az nefes alıyordu. sonunda, sondalara bağlı acı çekerken, yalnızca şunu kekeleyebildi:
"ne uzun bir yokuş."
ve öldü, ne düşlerini ne de onun olan ama ondan kaçan günlerini bulamadan.
başka çok az şeyi vardı. fernando rodriguez asla bir şeye sahip olmak istemedi. hiçbir şeyin sahibi oldu, çıplak bir adamdı; peşinde çocuklar, deliler ve kuşlarla çırılçıplak yürüdü.
terapik dialoglar #79
"peki köprüyü taşıyan taş hangisi?" diye sorar kubilay han.
"köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi", der marco.
kubilay han sessiz kalır bir süre, düşünür. sonra ekler: "neden taşları anlatıp duruyorsun bana? beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer."
marco cevap verir: "taşlar yoksa kemer de yoktur."
algı böyle bir şey evet #123
herkesin yüzü ve işareti vardır, hepimizin var. köpeğin ve yılanın, martının, senin ve benim, biz yaşayanların, önceden yaşamış olanların ve bütün yürüyenlerin, sürünenlerin ya da uçanların. hepimizin yüzü ve işareti vardır.
buna inanır mayalar. ve işaretin, görünmez olanın, görünenlerden çok daha fazla yüzün varlığına inanırlar. seni işaretinden tanıyacaklar.
algı böyle bir şey evet #122
hiçbir yere çakılı değil. dağların, ağaçların kaderleri köklerindedir, ama deniz bizim gibi avare hayata mahkumdur.
deniz tutkunları: bizler, kıyı insanları, toprağın yanı sıra denizden de yaratıldık. farkında olmasak da çok iyi biliyoruz ki, sisli puslu havalarda şehrin sokaklarının kabarmış dalgaları arasında bardan bara yol alırken aslında o gece bizi bekleyen limana ya da deniz kazasına yolculuk ediyoruz.
terapik dialoglar #78
mevsimler geçip yolculukları sürdükçe, marco, tatar dilini, çeşitli ulusların kullandığı deyimleri, kavimlerin lehçelerini öğrendi. anlattıkları yüce han'ın isteyebileceğinden de kesin ve ayrıntılıydı artık ve han'ın hiçbir sorusu yoktu ki cevaplayamasın, hiçbir merakı yoktu ki gideremesin. ama gene de belli bir yerle ilgili bir bilgi, han'ın kafasında, marco'nun o yeri anlatırken kullandığı ilk jesti veya ilk nesneyi çağrıştırıyordu. yeni veri o amblemle bir anlam kazanıyor ve birlikte ambleme yeni bir anlam ekliyordu. belki de imparatorluk, zihnin hayallerle yarattığı bir burçlar kuşağı sadece, diye düşündü kubilay.
kubilay han, "tüm amblemleri tanıdığım gün," diye sordu marco'ya "imparatorluğuma sahip olabilecek miyim nihayet?"
cevap şöyleydi: "hiç heveslenme hünkarım: o gün sen kendin amblemler arasında amblem olacaksın."
yol çizgileri #56
"diğer elçiler beni kıtlıklar, yolsuzluk ve suikastlar konusunda uyarıyorlar, ya da yeni bulunan türkuvaz madenlerinden, samur postlarının ucuzluğundan, kakmalı şam hançeri satışlarıyla ilgili bize yapılan tekliflerden söz ediyorlar. ya sen?" diye sordu yüce han, polo'ya. "sen de uzak ülkelerden dönüyorsun ve bana bütün söyleyebileceğin, akşam, evinin eşiğinde oturmuş, serinleyen birisinin aklına gelebilecek düşünceler. peki ne anlamı var öyleyse bunca yolculuğun?"
"vakit akşam, sarayın merdivenlerinde oturmuşuz, tatlı bir rüzgar esiyor," dedi marco polo. "sözlerim, senin etrafında hangi ülkeyi kurarsa kursun, bu sarayın yerinde kazıklar üzerine kurulmuş bir köy de olsa, meltem sana çamur dolu bir nehir ağzının kokusunu da getirse, sen hep kendi durduğun yere benzer bir yerden göreceksin onu."
"biliyorum," dedi han, "benim bakışım, düşüncelere boğulmuş, dalgın birinin bakışı. peki ama ya seninki? sen takımadaları, tundraları, sıradağları aşıyorsun. buradan hiç ayrılmasan da olurdu aslında." venedikli, kubilay'ın kendisine kızdığı anların kendi kafasındaki bir düşüncenin mantık çizgisini daha iyi izleyebilmek istediği anlar olduğunu, kendisinin vereceği cevapların, yapacağı itirazların ise, han'ın kafasında çoktan oluşmuş özgür bir konuşmada tek tek yerlerini bulduğunu biliyordu. bunun anlamı şuydu: ikisi arasında sorunların ve çözümlerin söze dökülüp dökülmemesi ya da her birinin kendi kafasında bunların ve çözümlerin söze dökülüp dökülmemesi ya da her birinin kendi kafasında bunları sessizce evirip çevirmesi pek fark etmiyordu. nitekim her ikisi de sessiz duruyor, yarı kapalı gözlerle yastıklara gömülmüş, hamaklarda sallanarak uzun amber pipolarını tüttürüyorlardı.
marco polo, uzak kentlerin yabancı semtlerinde kendisini ne denli yitirirse, oraya varmak için geçtiği diğer kentleri o denli anladığını ve yolculuklarının duraklarından tekrar geçtiğini, demir aldığı limanı, gençliğinin geçtiği tanıdık mekanları, evinin civarını ve çocukken koşturduğu küçük venedik meydanını tanımayı öğrendiğini söylediğini hayal ediyordu (ya da kubilay han onun cevabını hayal ediyordu).
bu noktada kubilay, şöyle bir soruyla polo'nun sözünü kesiyordu ya da kestiğini hayal ediyordu, ya da marco sözünün kesildiğini hayal ediyordu: "hep başın arkaya dönük mü ilerlersin sen?" ya da "gördüğün şey hep geride kalan mıdır?" ya da daha doğrusu "yalnız geçmişe mi senin yolculuğun?"
bütün bunlar, aslında marco polo anlatabilsin ya da anlattığını hayal edebilsin ya da anlattığı hayal edilebilsin ya da nihayet kendi kendisine, aradığının hep önündeki bir şey olduğunu ve söz konusu geçmiş bile olsa, bunun, o yol aldıkça, adım adım değişen bir geçmiş olduğunu anlatmayı başarabilsin diyeydi, zira yolcunun geçmişi, tamamlanmamış bir güzergaha göre değişir: her geçen günün üzerine bir gün daha eklediği yakın geçmiş değil, çok daha uzak bir geçmiştir bu. her yeni kente geldiğinde yolcu, bir zamanlar kendisinin olduğunu artık bilmediği bir geçmişini bulur yeniden: artık olmadığın ya da sahip olmadığın şeyin yabancılığı, hiç senin olmamış yabancı yerlerin eşiğinde bekler.
bir kente girer marco; bir meydanda, birinin, geçmişte kendisinin olabilecek bir yaşamı ya da bir anı yaşadığını görür; çok zaman önce, bir yol sapağında, saptığı yola değil de onun tam karşısındakine sapsaydı ve uzun zaman dolaştıktan sonra dönüp o meydandaki o adamın yerinde durmuş olsaydı, orada, o meydanda o adam değil, kendisi olabilirdi şimdi. marco, bu gerçek ya da kuramsal geçmişinin dışındadır artık; duramaz; kendisini bir başka geçmişini, ya da bir olasılık, geçmişte onun olası bir geleceği olmuş ve şu anda bir başkasının şimdisi olan bir şeyin beklediği bir başka kente kadar devam etmelidir yoluna. yaşanmamış gelecekler, geçmişin dallarıdır yalnızca: kuru dalları.
"bütün bu yolculuklar geçmişinin yeniden yaşamak için mi?" diye sordu bu noktada han. şöyle de sorabilirdi aslında: "büyün bu yolculuklar geleceğini yeniden bulmak için mi?"
şöyle cevap verdi marco: "başka yer, negatif bir aynadır. yolcu sahip olduğu tenhayı tanır, sahip olmadığı ve olmayacağı kalabalığı keşfederek."
Mart 05, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #83
insan bir ekin misali
seni eken biçer bir gün
*
bin yaşasam hesap etmem ölümü
defter tutsam olancası bir gündür
kafamın aynı olduğu adamlar #82
ve bir genç dedi ki: bize arkadaşlıktan bahset.
ve o yanıtladı:
arkadaşın, karşılığını bulmuş gereksinimindir.
tarlandır sevgiyle ektiğin, minnetle biçtiğin.
ateşin ve sofrandır.
açlığınla gidersin ona, huzuru onda ararsın.
arkadaşın aklındakini söylediğinde, korkmazsın kendi aklındaki 'hayır'dan ve sakınmazsın 'evet'ini ondan.
sessizse arkadaşın, kalbin de susar duymak için onun kalbini.
sessiz bir sevinçle doğar düşünceler, arzular, beklentiler, paylaşılır kelimeler olmadan.
üzülmezsin ayrı düştüğünde,
uzakken anlarsın en sevdiğin yanını, ovadan zirveye bakan dağcı gibi.
ruhun yüceliği olmalı tek amaç.
sevgi değildir kendi sırrına vakıf olmak isteyen, ağdır salınmış, takılır faydasız olan.
en iyi halini ayır arkadaşına.
meddinizi biliyorsa, cezrinizi de bilmeli.
ne işe yarar arıyorsan zamanı öldürmek için?
ara, anı yaşamak için.
giderecektir ihtiyacını ama dolduramaz boşluğunu.
hazzı ve neşeyi paylaşın arkadaşlığın evinde.
küçük şeylerin şebneminde tazelenir kalbiniz, sabahını bulur.
algı böyle bir şey evet #121
dün akşam, tapınağın merdivenlerinde iki erkeğin arasında oturan bir kadın gördüm. bir yanağı solgun, diğeri parlıyordu.
benim aklım köşeli #115
etten ve kemikten olma fani bir insanın hayatında pek de sık rastlanmayan bir şey oldu dün. bir norveç tanrıçası beni yanına -yukarıya- tahtına çağırdı. tahtıma gel ers hadi, dedi. seni bekliyorum, dedi. benim de şehvete ihtiyacım var, benim de sevilmeye ihtiyacım var hadi n'olur gel, dedi. bunları hangi dilde söylediğini bilmiyorum zaten bunun pek önemi de yok aslında. parıldayan yeşil, parıldayan mavi ve parıldayan rengarenk kuzey ışıkları yüzünü aydınlatıyordu tanrıça bana bunları söylerken, bu sayede yüzünü görebildim norveç tanrıçasının. yalan olmasın, çok güzeldi. üzerindeki şehveti, ince ipek kumaştan elbisesini, gözlerinin başladığı ve bittiği yeri, teninin ışıktan soyut beyazlığını, yanaklarındaki allığı, saçlarının dağınıklığını ve tahtında çaresizce oturmuş olan bu tanrıçanın yalnızlığını apaçık gördüm. şehveti, yüzlerce metreden kendini aşağıya bırakan suyun bir yerden sonra parçalarına ayrılıp göze güzel görünen bir şelalenin baş döndürücü büyüklüğü gibiydi. oradaydı, kendini bırakıp yükseklerden düşmek istiyordu. fakat su bana ulaştığında artık su olmayacaktı. fakat şehvet bana ulaştığında artık şehvet olmayacaktı. olup biten bu tanrıça yalnızlığı ise oturduğu tahtın sadece tek kişilik olmasında gizliydi. o an bunları düşündüm.
norveç tanrıçasını aşağıya yanıma, yani gerçekliğe çağırdım. sen gel aşağıya tanrıçam ben buradayım, dedim. seni bekliyorum, dedim. benim de şehvete ihtiyacım var, benim de sevilmeye ihtiyacım var hadi n'olur gel, dedim. bunları hangi söylediğimi bilmiyorum, zaten bunun pek önemi de yok aslında. nasılsa bir surete bürünüp inebilirdi yanıma. yanına şehvetini de alabilirdi, ipekli giysiler içinde gelebilirdi, gözlerinin başladığı ve bittiği yeri alabilirdi, teninin ışıktan soyut beyazlığını ve saçlarının dağınıklığını yanına alıp gelebilirdi. yanına ne isterse alabilirdi nasılsa. veya öylece de gelebilirdi. ben yukarıya nasıl çıkacaktım ki zaten, delirmiş olmalı? fakat bir norveç tanrıçası aşağıya yanıma kolaylıkla inebilirdi. istediği an bunu yapabilirdi. tahtından bakarken beni apaçık görebiliyor mu, parıldayan yeşil, parıldayan mavi ve parıldayan rengarenk kuzey ışıkları bana kadar ulaşıyor mu acaba? diye sordum kendi kendime o an. ne de olsa beni aydınlatan kuzey ışıklarım yoktu. ama sonra şunu düşündüm; benim de kendi içimde bir ışığım vardı. aşağıdaki karanlık içerisinde parıldıyordum. bir tanrıça bunu kolaylıkla görebilirdi. bir norveç tanrıçası çağırmasını bildiği gibi gelmesini de bilmeliydi. bir faniden istediği şeyi önce kendisi var etmeliydi. olan biten yalnızlığım ise yaşadığım hayatın tek kişilik olmasında gizliydi. o an bunları düşündüm. etten ve kemikten olma fani bir insandım.
terapik dialoglar #77
-...
-...
-konuşmak zorunda değiliz.
-biliyorum, böyle sadece susabiliriz.
-bakışmak zorunda da değiliz.
-hissediyorum zaten, istersek görebiliriz.
-dinlemek zorunda hiç değiliz.
-değiliz evet, dinlemeden de duyabiliriz.
Mart 04, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #81
beynimi kemiren bir şeyler var ki
...
Mart 03, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #80
işte bugün böyle titrek ellerle
belirsiz bir kayda koyuyorum prizmamı.
ağacın olgunluğunu tüketmeden
kasalanmış meyvenin garip tadıyla.
çağırışını fark edemiyorum bazen
yaşlı, garip kanatlanmış kulemden,
fakat bazı günler var ki cinselliğin uyanışını hissediyor
ve bir öpücük dilenmeye dişiye gidiyorum
ve böylece beni arkadaş diye çağırmayanın
ruhunu hiçbir zaman öpemeyeceğimi anlıyorum.
arada olur öyle #151
algı böyle bir şey evet #120
bu kimin hayatı?
şirin ben gölgeyim dedi,
ışıkla var olurum sadece.
ama dün birini vurmuşlar,
avucunda adım yazılı.
hayatı var edersin sadece.
ama dün birini vurmuşsun,
avucunda adın yazılı.
terapik dialoglar #76
-merhaba, biz daha önceden tanışıyor muyduk sizinle?
-yok hayır, sanırım ilk defa tanışacağız.
-peki.
geleceğe not #34
ne düşünüyorum biliyor musun? nasıl olsa hatırlarsın ama sana birkaç ipucu bırakıyorum bugün. istese dünyayı parmağında çevirecek -ki çeviriyor da, her istediğinde- birinin gecesine konuk olmak bambaşka bir his. nefis. karşında oturdukça, orada seninle olacağı için üzerine büründüğü en güzel ruhuyla karşında oldukça, sadece sen ol ve anın tadını çıkar. bak, dinle, hisset ve var et. bunu yapabildiğini biliyorum zaten ama öğüt bunlar işte, dinle beni. belki de bu kadarı zaten yetiyordur bu hayatı kurmaya, unutma. düşünsene rüyasında seni görüyor bugün, seni düşünüp uyuyor. uykusuzluktan gözleri yanıyor ama direniyor uykuya, senin geç gelecek bir cevabını bekliyor. seni, o var ediyor. onu, sen var ediyorsun. bütün hücreleri rahat uyumak için senin geciken cevabını beklemek üzere yorgunluğa ve uykuya direniyor. bunu yapıyor da. gerçeklik burada başlıyor zaten, bunlar gerçek. bu his dünyaya bir şekilde gelmiş olan bizler için yaşanması ender şeyler belki de kim bilir? bunlar yaşanıyor, tam da şu an ben sana bunları yazarken yaşanıyor. bunlar gerçek. sana öğütlediğim bu cümlerleri de zaten bu gerçek hisler düşündürüyor. hep sorarız ya kendimize yıllardır 'neden buradayız?' diye, 'neden bu kadar yoğun ve gerçek oluyor bende hayat?' diye. işte bu yüzden buradayız, hayattayız. bak, dinle, hisset ve var et. başkası söylerse hemen inanma tabii bir düşün bunu ama bak ne diyeceğim; 'sen sadece kendin gibi ol, özgürsün' demek seni hayattan, kendinden ve ondan, gerçek hislerden, olandan ve olacak olandan uzaklaştırmıyor. ne olacaksa öyle olması gerektiği gibi olacak merak etme. istemekten asla vaz geçme. bir veda seni o andan alıp bambaşka bir yere koyuyor ve bu gerçeklik var olmaya her zaman devam ediyor. bu, hayatın gizli bir şifresi gibi. bunu unutma.
kafamın aynı olduğu adamlar #79
kimse yok;
gel, çalalım yaşamı.
bölelim sonra iki görüşme arasında.
gel, birlikte anlayalım bir şeyler taşın halinden.
gel, daha erken görelim her şeyi.
...
terapik dialoglar #75
-çok güzel bir salıncağın var, kesin keyiflidir
-evet evet, öyle
-çok güzel bir ağacın var, kesin bilgedir
-evet evet, öyle
-çok güzel bir yolun var, kesin uzundur
-evet evet, öyle
-çok güzel bir aklın var, kesin berraktır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir kalbin var, kesin kırgındır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir fikrin var, kesin özgürdür
-evet evet, öyle
-çok güzel bir sabrın var, kesin dargındır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir anın var, kesin kalmıştır
-evet evet, öyle
-çok güzel bir kokun var
-e hadi durma öyle
arada olur öyle #150
saçlarım biraz daha uzun olsun istiyor, saçları biraz daha uzun olsun istiyorum; saçlarımız birbirine benziyor. saçlarımız hep kesilmişler ama saçlarımız güzel.
gözlerimiz dünyaya geldiğimiz ilk günden beri birbirine benziyor. gözlerimiz dünyaya geldiğimiz ilk günden beri birbirine benziyor ama bakışlarımız birbirlerine sonra benzediler. bakışlarımız hep beklemişler ama bakışlarımız güzel.
benzerliklerin altındaki saçların örttüğü bu gözlerden gelen bakışlar yanlarında bir şey daha getirdiler ve o gece anladık; hislerimiz birbirine benziyor. hislerimiz hep gizlenmişler ama hislerimiz güzel.
Mart 02, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #78
olgun bir gece; baştan başa ve açık.
sardunyalar
ve mevsimin en sesli dalı dinliyor ayı.
evin önündeki basamaklar,
elinde fener,
meltemin savurganlığına.
dinle; sesleniyor cadde uzaktan adımlarına.
senin gözün değil karanlığın ziyneti.
sars göz kapaklarını, geçir ayakkabıları ayağına, gel.
ve gel ay kadınının seni ikaz ettiği yere.
ve otursun zaman seninle bir kerpiç üstüne.
ve gecenin mırıltıları cezbetsin bedenini bir kıta şarkı gibi.
bir zahit var orada: diyecek sana:
en iyi şey, aşk hadisesinden sana bakışa ulaşmak.
her yerde bir kırmızı var. #56
o karşımda, ucu yere değmiş bir gökkuşağı gibi, ama gerçek, uzun, şık bir şekilde parıldıyor, özlemle gülümsüyordu. gözleri kızıl kahverengiydi, giysisi gök mavisi kadifeden ceketli, kırmızı bir ipektendi.
arada olur öyle #149
kafamı yerden kaldırmadan, kulağımda müzikle -neyse ki-, insanların arasında saatlerce yürüdüm. yürüdüm ve düşündüm; anladım. düşündükçe, kendimle birlikte neleri var ettim kim bilir?
kafamın aynı olduğu adamlar #77
...
bahçemiz gölgesindeydi bilgeliğin
duygularla bitkilerin düğümlendiği yerdi bahçemiz.
bahçemiz karşılaşma noktasıydı bakışın, kafesin ve aynanın.
bahçemiz bir yaydı belki saadetin yeşil çemberinden.
o gün tanrı'nın ham meyvesini çiğniyordum düşte.
felsefesiz su içiyordum.
koparıyordum dut, bilgisizce.
yarılınca bir nar, elim istek fıskiyesi oluyordu.
çağırınca bir çilov, yanıyordu göğsüm işitme zevkiyle.
bazen yalnızlık dayıyordu yüzünü cama.
geliyordu şevk, atıyordu kolunu his boynuna.
...
neler görmedim ki yeryüzünde:
bir çocuk gördüm; kokluyordu ayı.
kapısız bir kafes gördüm; kayboluyordu içinde aydınlık.
bir merdiven: çıkıyordu aşk oradan melekût damına.
bir kadın gördüm: nûr dövüyordu havanda.
öğleyin sofralarında ekmek vardı, yeşillik vardı, şebnemin hicrânı vardı.
sevginin sıcak kasesi vardı.
...
Mart 01, 2024
kafamın aynı olduğu adamlar #76
işte ben hep böyle garip mahzun,
bir şey beklermişçesine yaşıyorum.
bazan öyle günlerim oluyor ki, elâgözlüm,
ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum.
bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman.
yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
bu bir nimet, bu bir nimet, bu elâgözlüm,
bu yaşamak bir şiir; harikulâde.
sen ki, saçından tırnağına kadar
bir hürriyete bedelsin,
bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
yaşadığın için güzelsin.
algı böyle bir şey evet #119
yardım için karanlık yönlerimize
sağlıklı saatler verilir
uyuşmazlarsa dünya ile
sessizce düşerler cennetin peşine